| ~~Cahit Külebi~~ | |
|
|
Yazar | Mesaj |
---|
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:20 am | |
| Adamın Biri 1
Çifte koştuğun öküzler, Senin kadar yorgun değil kardaş! Sen ki kış ve yaz düşünceli Sen ki kış ve yaz yalınayak!
Ne esnaf ne tüccar ne efendi Senin kadar değil düşünceli Senin kadar yorgun değil kardaş! Sen ki kış ve yaz düşünceli Sen ki kış ve yaz yalınayak!
Sevmesi sana mahsustur Yüreğin hükmedince, Boynun damarları kabararak Türkü söylersin söyleyince, En iyi sen gülersin, Ölürsün öl deyince, Sana mahsus çalışmak. Sen ki kış ve yaz düşünceli Sen ki kış ve yaz yalınayak! | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:20 am | |
| Bilinmeyen O ki bardağa dökülen seraptır (Bal yoğunluğundadır, sıcaktır, ışıktır)
O ki sabah erken bir bahçedir (Çayir kokusudur, serinliktir, muttur)
O ki esen yeldir kar erirken (Çigdemdir, agaç çiçeğidir, okşayıstır)
O ki içilen sudur kana kana (Özlemdir, doymayıştır, kardeştir)
O ki bir yüce ırmaktır akar (Ürküntüdür, baş dönmesidir, gidiştir)
O ki maviliği belirsiz denizdir (Buğulanmadır, düştür, sevmekte ölümdür)
O ki bir ince kızdır ak tenli (Yaşamdır, umuttur, gözyaşıdır) | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:20 am | |
| Bir Yılbaşı Gecesi Niye geldin 47 senesi? Sanki geçen yıldan memnun muyduk? Uzak düştük bütün ahbaplardan, Ne ısındık, Ne doyduk.
Çocuğumun elindeki ekmek Ben laf söyledikçe azaldı, Bu yüzden şiirler ceplerimde Her zaman yarım kaldı.
Gün geçtikçe zayıfladı karım, Gün geçtikçe işimden soğudum. Öyle zamanlar oldu ki Yaşadığımı unuttum.
Hey sokaklar uçup giden sokaklar Bir zaman bende gezerdim. Çarşı Pazar kalabalık gördüm mü Korsan gibi dalıp girerdim.
İnanılmaz genişlikte çayırlar görmüştüm İnanılmaz mavilikte denizler. Kızlar vardı diri, pırıl pırıl Sudan yeni çıkmış balığa benzer.
Öyle kadınlar gördümki koy başını göğsüne Yaz günlerini yaşa. Hey hovardalık günlerim benim Geri gelmez bir daha.
Arkadaşlarım da oldu zaman zaman, Çoğu hergele çıktı. Öylesini gördüm ki bazen Altın gibi çocuktu.
Boş ver filan oğlu filan Yılbaşı gecelerinde tasalara boşver! Bilmezmisin rüzgar estikçe Çiçeklerin kokusu uçar gider.
Bilmez misin ağaçlar sallandıkça Meyveler dökülür yere, Gün olur yeniden bahar gelir Dünyamız yeşerir birden bire.
Hoş geldin yılbaşı gecesi Geçen yıllardanda memnunduk, Gelecek günleri düşündük de Hem ısındık, hem doyduk | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:21 am | |
| Tarih: Sal Hzr 26, 2007 9:00 pm Mesaj konusu:
-------------------------------------------------------------------------------- Cebeci Köprüsü Cebeci köprüsünün üstü Karınca yuvasına benziyor, Hamallar, körler, topallar, Oturmuş nasibini bekliyor.
Cebeci köprüsü yüksek Altından tren geçiyor, Ya benim aklımdan geçenler? Kimse bilmiyor.
Şu dünya güzelim dünya Tıkır tıkır işliyor, İnsanlar insanlar insanlar Neden böyle çekişir durur Aklım ermiyor.
Cebeci köprüsünün korkulukları Kara boyalı, Daha böyle köprülerden geçersin çok | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:21 am | |
| Çürüyen Otlar-I Bilinmez hangi şehirde Yaşarsın aşktan habersiz, Küçük çakıl taşım, nasıl bulayım! Kaybolmuşsun bir kocaman nehirde.
Bu kimin çocuğu, der, seni görenler. Benim çocuğum, diye, sesim gelir uzaktan. Bunca kötülüğü bağışlatır bakışın Yanakların kızarır ağlamaktan.
Bir gün sokakta rastlasam, ellerini Alsam avuçlarıma okşasam. Sıcaklığını tanır da mısralarımdan Kız kardeşimsin sanırlar belki.
Sen orada, ben burada Birbirimizden habersiz Ayrı yaylalarda yeşeren otlar gibi Bekleye bekleye çürüyeceğiz. | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:21 am | |
| Çürüyen Otlar-II Senin oturdugun sehirde Gökyüzü mavidir benimkinden, Çiçekler daha taze Kuslar bile güzeldir birbirinden.
Sarkilar daha neseli, daha mahzun Aksamlar daha garipsi, Umut alabildigine genis, Umutsuzluksa denizler gibi;
Trenler bile daha sevinçli Daha kederli gelir gider. Gençler bütün hasari Yaslilar büsbütün kederlidirler.
Kadinlarin sütü daha gür, daha ak Çocuklarin istahi, yerinde, Gemiciler bile daha sarhostur Dogup büyüdügün sehirde.
Garibim! Nazlim! Öksüzüm Hayal rüzgarlariyla emzir beni de Uzak ya, kokunu duyuyorum Gül gibi açildigin sehirde. | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:21 am | |
| Doğu Yüzlerce, binlerce bit vardı Çarşaflar, giysiler üzerinde, Kimi yayılırdı, koyun sürüsü, Kimiyse yanaşık düzende... İşte Doğu bu. Bit, deprem ve acı. Mutluluk dediğin, bir lavaş ekmek. Bir avuç ateştir, umut dediğin. Gerisi kar, çamur ve tezek.
Kara kan akar gecelerden. Ölüm akar, çaresizlik akar. Yalazlanan ıık, köpek sesleri, Horoz sesleridir, toz gibi kalkar.
İşte Doğu bu. Kalmışık, suskunluk ve acı. Gül dediğin orda kır çiçeğidir, Işkındır, çaırdır yemiş dediğin, Ecel şerbetidir yarin elinden İçtiğin içeceğin.
İşte Doğu bu. Kesilmiş koyun başı Gibi bakar orda insan gözleri. Sevdalar, sıcaklık, yumuşaklık türkülerde kalmış, bin yıldan beri. | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:21 am | |
| Dost Bir gece habersiz bize gel Merdivenler gıcırdamasın Öyle yorgunum ki hiç sorma Sen halimden anlarsın Sabahlara kadar oturup konuşalım Kimse duymasın Mavi bir gökyüzümüz olsun kanatlarımız Dokunarak uçalım.
insanlardan buz gibi soğudum, işte yalnız sen varsın Öyle halsizim ki hiç sorma Anlarsın. | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:21 am | |
| Dostlara Türkü Dostlar bilin ki burda Bir fakir Cahit Külebi Garaja çekilmiş hurda Paslanmış kamyonlar gibi Bekler durur Ankara'da.
Ne kadın, ne aşk, ne kumar Ne çalismak, akşama dek; Yüz vermez oldu sokaklar Bir bardak su, biraz ekmek, Yaşa yaşadığın kadar!
Gel be dünyalık hevesim Sokul bir parça yanıma! Toplasalar çıkmaz sesim Bütün kızları başıma, Gelmez elimi süresim.
Hasreti yeşerten, ufak Ufak esen mavi rüzgâr Nerde rüyalı ve uzak Bildir gezdiğim tarlalar! Dul bir kadın kadar sıcak! | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:21 am | |
| Farenin Ölümü Umutsuzdu, yalnızdı, hali yoktu, Canı çok yanıyordu günlerden beri. Ne alnında dolaşan bir dost eli Ne yardım isteyecek kimsesi vardı, Ne Tanrısı, ne de peygamberi.
Günlerdir karanlık deliklerde Yanıp sönüyordu gözleri. Sevinç değil ki paylaşılsın Kendi kendinindi kaderi.
Sürüne sürüne dışarı çıktı. Kıvrıldı ateşte pençeleri. Kurtuldu rahat etti farecik, Rahat etti dişleri.
Kibardı, incecikti kuyruğu, Vücudu, küçücük pençeleri. Bir makara gibi çözüldü, Unuttu kedileri.
Farecik! Nazlıcık! Garipçik! Canı çok yanıyordu günlerden beri. Kibardı, incecikti kuyuğu; Boş koydu delikleri.
Bir varken bir yok oldu, İşte dünyamızın işleri. | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:21 am | |
| Harp İçinde Babalar evlerine mahçup döndü her akşam Harp içinde. Anaların sütü kesildi, Çocuklar ağladı, Erkekler askere gitti. Kadınlar bir deri bir kemik. Harpiçinde kızlar sarardı.
Savaşanlardansa Ancak bir hatıra kaldı. | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:22 am | |
| Hasret Şimdi tarlalarda güneş vardır, Karlar donmuştur otların uçlarında, Artık akşamları dinlenemem Başım avuçlarında.
İçi korku dolu kış gecesi Hiç yatağın yok mu sıcak! Dağları dolduran kır çiçeği Hangi rüzgarlar seni koklayacak!
Saçlarımı kesip rüzgara atacağım! Ta ki haber götürsün bir gün sana! İçimde bir şeytan var, diyor ki: Aklına ne gelirse yapsana.
Ben bu şiiri yazdım atlı talimde Bulunduğum şehir İstanbul’du. Ağır ağır kar yağıyordu, Atımın yelesi bulut renginde. | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:22 am | |
| Hikaye Senin dudakların pembe Ellerin beyaz, Al tut ellerimi bebek Tut biraz!
Benim doğduğum köylerde Ceviz agaçları yoktu, Ben bu yüzden serinliğe hasretim Okşa biraz!
Benim doğduğum köylerde Buğday tarlaları yoktu, Dağıt saçlarını bebek Savur biraz!
Benim doğduğum köyleri Akşamları eşkiyalar basardı. Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem Konuş biraz!
Benim doğduğum köylerde Şimal rüzgarları eserdi, Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır Öp biraz!
Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin! Benim doğduğum köyler de güzeldi, Sen de anlat doğduğun yerleri, Anlat biraz! | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:22 am | |
| İstanbul Kamyonlar kavun taşır ve ben Boyuna onu düşünürdüm, Kamyonlar kavun taşır ve ben Boyuna onu düşünürdüm, Niksar'da evimizdeyken Küçük bir serçe kadar hürdüm.
Sonra alem değişiverdi Ayrı su ayrı hava, ayrı toprak. Sonra alem değişiverdi Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak. Mevsimler ne çabuk geçiverdi Unutmak, unutmak, unutmak.
Anladım bu şehir başkadır Herkes beni aldattı gitti, Anladım bu şehir başkadır Herkes beni aldattı gitti, Yine kamyonlar kavun taşır.
Fakat içimde şarkı bitti. | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:22 am | |
| Tarih: Sal Hzr 26, 2007 9:02 pm Mesaj konusu:
-------------------------------------------------------------------------------- Kayıp Sevda Bir yandan türkü söyler Bir yandan yürür ağlıyarak, Sevdası rüzgâr gibi iter Dere boyunca yalnayak.
Nilüferler gibi solgun Ophelia! Yanaklarına yapışır saçları. Açılır etekleri suyun yüzünde, Seyrederdi söğüt ağaçları.
İnsan kalbi o zamanlar da vardı Daha küçüktü, daha kırmızıydı ama şimdikinden Kopardılar kalbini Ophelia'nin Nilüferler gibi sarardı.
Şimdi de kızlar sokaklarda, Minnacık eller, ayaklar, saçlar. Ama nerde onlar, nerde Ophelia Nerde evvel zaman içindeki aşklar.
Sevdamız kayboldu zamanlarda. Dişi ceylânla erkek ceylân Ayrı yönlere koşar gider. Bir sevişmek kaldı romanlarda. | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:22 am | |
| Masaldaki Yalnızlık Ben yalnızlığı Gökte uçar gördüm. Ben yalnızlığı Garip naçar gördüm. Ben yalnızlığı Gelip geçer gördüm. | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:22 am | |
| Ölümlü İnsanlar İçin Hepiniz öleceksiniz! Tanrı katına çıkacaksınız utanmadan! Ruhlarınız koyup kaçacak sizi! Topraklara gömüleceksiniz.
Kurtlar, böcekler, solucanlar Sevinçle saldıracak üstünüze. Elleriniz bomboş kalacak, Kimse bakmayacak resminize.
Sevilmiş kadınların hayali Dumanlar gibi dağılacak; Faydaydı, şöhretti, merhametti Semtinize uğramayacak.
Gözleriniz yok artık! Dünyamızı göremeyeceksiniz! Okşamak, gülmek, konuşmak Yok olmuş bir selde yüzeceksiniz,
Yavaş yava çürüyeceksiniz. | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:22 am | |
| Rüzgar Şimdi bir rüzgar geçti buradan Koştum ama yetişemedim, Nerelerde gezmiş tozmuş Öğrenemedim.
Besbelli denizden çıkıp Kıyılar boyunca gitmiştir, Tuz kokusu, katran kokusu, ter kokusu Yüreğini allak bullak etmiştir.
Sonra başlamış tırmanmaya dağlara doğru Bulutları koyun gibi gütmüştür, Okşayıp otları yaylalarda Büyütmüştür.
Köylere de uğradıysa eğer Islak, karanlık odalarda beşik sallanmıştır, Güneş altında çalışanlara İmdat eylemiştir.
Sonra başlayıp alçalmaya ovalara doğru, Haşhaş tarlalarında eflatun, pembe, beyaz, Kıraçlarda mavi dikenler.. Toz toprak gözlerine gitmiştir.
Şehirlere uğramış ki yanımdan geçti, Haşhaş çiçeğine benzer kızlar görmüştür, Bir gülüş, bir tel saç, allık pudra Alıp gitmiştir.
Şimdi bir rüzgar geçti buradan Koştum ama yetişemedim, Soraydım söylerdi herhalde Soramadım. | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:23 am | |
| Sevda Bahçesi Bir gül mahzun durur bahçede Yaprakları yorgun. Sen pembe güllerin en pembesi! Hasta solgun.
Bir gül taze durur bahçede Yaprakları diri. Sen beyaz güllerin en beyaz Sabahlar kadar iri
Bir gül baygın duru bahçede Yaprakları serin. Sen sarı güllerin en sarısı Yağmur gibisin.
Pembe gül hülyandır açılmış Beyaz gül yanakların, Sarı gül dağınık saçlarındır, Ve mahzun kalbin ateş gibi Yanan dudaklarındır. | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:23 am | |
| Sivas Yollarında Sivas yollarinda geceleri Katar katar kagnilar gider Tekerleri meseden. Agiz dil vermeyen köylüler Odun mu, tuz mu, hasta mi götürürler? Agir agir kagnilar gider Sivas yollarinda geceleri.
Ne, yildizlar kaynasir gökyüzünde, Ne, sevdayla dolup tasar gönüller, Bir rüzgar eser ki, biçak gibi El ayak siser. Sivas yollarinda geceleri Agir agir kagnilar gider.
Kamyonlar gelir geçer, kamyonlar gider Toz duman içinde, Savki vurur yollara, Arabalar dagilir söförler söger, Sivas yollarinda geceleri Katar katar kagnilar gider. | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:23 am | |
| Yirminci Yüzyılın İlk Yarısı Yirminci yüzyılın ilk yarısı Ölüm çağı oldu Zulüm çağı oldu Yalan çağı oldu.
Yirminci yüzyıl insanları Asıp kestiler Kesip biçtiler Tepeler gibi ölü yığıp deryalar gibi kan içtiler. Çocukları ağlattılar Kadınların ırzına geçtiler. Yirminci yüzyıl, insanların Ağlamasın da kimler ağlasın! | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:23 am | |
| ...Ve Mona Roza Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü Ve boğazımı sıktı parmaklar ince uzun Günahkar toprağımın saçından bir tel düştü Sana ne olmuş Roza, bir derde tutulmuşsun Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü
Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa Her şeyim sizin olsun, hep sizin, kesik başlar Rüyasında örümcek başlarsa ağlamaya İçine gül koyduğum tüfek ölmeye başlar Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa Gibi ölüm önünde özbenliğim yavaşlar Öyleyse bu şapkayı atıyorum ırmağa
Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır Ve kediler de her gece sürünür yastıklara Denizleri bahtiyar eden günler kısalır Satılmayan çiçekler zehirli ve kapkara Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır Bir geyiğin eriyen gözleri düşer kara Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi Sana da Mona Roza, taşbebeği bıraktık Ellerinde kılıçlı balıkların bir dişi Senin hatıran kadar büyük, yeni, karanlık Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık
Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim İtimat edeceğim şu belalı yağmura Ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim Asılmış bir adamın iki eli yağmura Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim
Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni Ve bir şehir yaratmak ruhundan Geyve diye Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni Katıvermek sessizce söylenen bir türküye Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni Ve son vermek bu bitmeyen şarkıya Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni
Sana tavus kuşunun içine girdiğini En son söz olarak söylemek istiyorum İçimde tavusların kaybolduğunu Bana da bir çift ak kanat kaldığını Son, en son söz olarak söylemek istiyorum İçime girdiğini, tüyünü yolduğumu Son, en son söz olarak söylemek istiyorum
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara... | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:23 am | |
| Alınyazısı Saati(İstanbul) Yeryüzüne ayı indir o bir şehir olsun Yaklaştıkça büyüyen Ayrıntıları setleri bahçeleri Yumuşak çizgileriyle ortaya çıkan İşte ben o şehri yaşadım yıllarca İstanbul'da parça parça Çeşmelerinde ayı yaşadım Servilerinde ayla birlik bölündüm Ayla birlik yaralandım İstanbul mezarlıklarını aydınlatan ayla Soludum bölük bölük ahiretin Keskin çizgili özgürlüğünü Kanlı canlı özgürlüğünü ay kesmesi İçtim sıcak bir yaz günü içilen buz gibi bir vişne şurubu benzeri Kutsallığın ballı biberli çilekli çile kevserini İstanbul'dur bu otuz yıl kana kana yaşadığım Taşlarına adeta resmim işledi Ben İstanbul'da dağıldım zerre zerre İstanbul damla damla içimde birikti Mermer tozu gelip gelip içimde oluştu bir şehir Bu yeryüzünden ve gökyüzünden ötedeki şehirdir O bir kılıçtır Doğudan Batıya uzanıp Çin ipeğinden örülmüş şeytan kozasını bölen Darbeleriyle Batı çeliğini lime lime eden O Tanrı'nın kılıç halindeki hilali İslam ruhunun kristalleşmiş heykeli İçimin sesi rüyamın öfkesi merhametimin şehri İstanbul'a gel oruç günleri gez gör ve dinle derinden Taştaki oymalarını incele bir er gözüyle Semerkant'tan kalkıp gelmiş erlerin gözüyle gör her yeri Camileri mezarlıkları çeşmeleri ve sebilleri Git Sümbülefendi'ye servilerden sor olan biteni Merkezefendi'de tüket maddeyi yırt maddeciliğin kefenini Bağdat'ta ebedi bağı ruhun ve ilahi hikmetlerin Şam'da son sınırı manevi medeniyetlerin Kozmik bakış metafizik sezgi Bağdat'tan dal, Şam'dan yaprak Diyarbekir'den çizgi Hep İstanbul'da kırık dökük Parçalanmış silinmiş sönmüş Hayaletler gibi kaçmış gizliliklere Loş boşluklara sığınmış kan rengi bir huzur arzusu Sabah Karacaahmet'te öten şafak kırmızısında savaş borusu Sökün eder her sabah ufkun bir ucundan yeniçeriler Su şırıltısından gök gürültüsüne değin Bütün seslere düzen vermiş ebedi mehter Yok olduysa bu şehir ruhu ruhuma sindi Ben yaşadıkça o yaşayacak bende Kimbilir belki o da dirilecek benimle İslam Milletinin dirilişinde O yeniden güneşin güneş ayın ay ve dünyanın dünya İnsanın insan olduğu o günde Ölümün biliyorum ey İstanbul diriliş içindir Öyleyse indir ruhunun teslim bayraklarını indir göm toprağa Doğrul ve kalk ayağa Kemiklerinle etin arasında Sonsuz güç topla korku ve muştuyla Mucize muştusuyla Yüreğim yırtılıyor çınlıyor ağlıyor yüreğim Fırtına yaprak yaprak dökülüyor Gecenin tüyleri savruluyor havaya Ölümümü kutlayan Arz oğullarıyla Mübarek toprağın anlamından bile yoksun Taşın demirin mermerin ve tozun metafizik kadrine bile düşman Kabus ruhumu çalmak isteyen hırsız Madde dönüşür binbir şeye ama ruh kaybolmaz Altın madeni gibi pırıl pırıl kalır ve solmaz
Ve ben kardan geldim ama denizi üstlendim Denizi yüklendim adeta denizle evlendim Denizle yaşadım denizle öldüm Öldükten sonra denizin gözlerini gördüm Denizden denize yükseldim Birliğin şarkısını işittim dinledim derinliklerinde Sedeflerinden yapılmış İstanbul camilerinin taşları Beyaz güvercin kanadı köpüklerinde kubbelerini gördüm camilerin -Ama gizleyerek saklayarak itiraf etmeyerek- Bursa'dan gelen yeşil bu denizi boyadı gökten sonra Ve trenler şifreli düdükleriyle trajedileri perdelerken Dönüp bir köşeden ötede kaybolurken Ben kayalarını denizin ahenkleştirdiği kıyılarda Gerçeği koğaladım hayal meyal görünen kelimeler arkasında Ve derken birden karaya sıçradım Ayasofya Padişah türbeleriyle örtülmüş maskelenmiş şehzade mezarlarıyla Kayboldu o deniz o kentle birlikte Rabbim bildir bana olup biteni O yeşil ötesi ışığı o güneşi tahlil eden su çizgisini Ve sen ey Avrupa yerin dibine batacaksın bitmez tükenmez suçlarına karşılık Ve derken Ayasofya yüzüme çarpan karanlık Serin ve kilim nakışlı kızıl gözlü dev bir cam gibi Ve kılıcımın ucunda Ayasofya küçük bir bilya gibi Uçuyorum göklerin kubbesine bir ikram gibi Gök sofrasında bir çeşni bir garnitür gibi Kalk ve kavra ruhum bir kadavra gibi solan bu göksel yapıyı Bir kartal taşırken yere düşmüş Ve kalakalmış kaldığı yerde Sonra karanlıklardan çıkan kartallar tünemiş üstüne Yemişler ötesini berisini Ey kozmiğin kemirdiği bir kent gibi yükselen yapı Ey Allah'a açılan ve kapanan ulu kapı Bir at gibi soluyorsun kulelerinle Deniz öfkenin köpükleriyle benekli Gel barışın köprüsü ol içimizde dışımızda Yeniden sularından içelim kana kana Savaşabilirim bugün bütün dünyayla Gerekirse Ruhumuzun susadığı hakikat olan Evrensel İslam Barışının zaferi için Aşk için Tanrı hakikati aşkı için Göğe çıkan İsa yere insin diye -Fazla çıkardılar göğe- Gel ey Muhammed ve İsa hakikati Burada sizi bekleyen bütün bir insanlık var Bulutlar yaralı insanlar zehir saçan fırtınalar Kara-düşünce fırtınalarıyla yüklü kurşun levha havaları Savaşırım doğudan daha doğu Doğrudan daha doğru olanı bulmak için Zulme karşı savaşabilirim İnsan başı yalnız Tanrı önünde eğilecektir Ebedi hakikat budur Bunun için savaşırım ben Bunun için kanım helal olsun Şehrimin altına özgür Tanrı aşkını yazmak İstanbul'u yeniden Tanrı şehri yapmak Bunun için savaşırım ben Servi için savaşırım çınar için savaşırım Tozlanmamış gün doğuşu için Yıldızlar geceleri yeniden görünsün diye Tuz deniz damlasında gülsün Çam denizle gülüşsün Su tenimizle barışsın Ruhumuzla ışısın diye Savaşçıyım ben atalarım gibi İstanbul için savaşırım Bağdat'ın dervişlik ortağı Şam'ın kılıç kardeşi Olan İstanbul için Benim güneşimden öteye kimse gidemez Benim güneşimin üstüne doğmadığı hayat hayat değil "Benim duvarımdan yüksek duvar haraptır" Gerçek özgürlüktür kölelik değil Tanrı'ya kulluk İstanbul olacak yine gerçek özgürlüğün türküsü Kıyamete kadar söylenecek türkü | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:23 am | |
| Balkon Çocuk düşerse ölür çünkü balkon Ölümün cesur körfezidir evlerde Yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların Anneler anneler elleri balkonların demirinde
İçimde ve evlerde balkon Bir tabut kadar yer tutar Çamaşırlarınızı asarsınız hazır kefen Şezlongunuza uzanın ölü
Gelecek zamanlarda Ölüleri balkonlara gömecekler İnsan rahat etmeyecek Öldükten sonra da
Bana sormayın böyle nereye Koşa koşa gidiyorum Alnından öpmeye gidiyorum Evleri balkonsuz yapan mimarların | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:23 am | |
| Batış Güneştir düşen turuncusunda menekşeler sunarım Gece artık hiç dönülmeyecek yerlerdeki o sevgiliye Çocuklara kekik toplıyan o sevgiliye Bir kekik uzatan çocuk anne deyince Deniz dibinden çatı çeken Çocuk üstüne arkadaş üstüne
Güneştir düşen yeşilinde bir yüz döner Değişmiyen o gençliğiyle sevgili Ölümden sonraki kurtulma gibi Döner döner de gelir karşıma Deniz dibinden cıkan ahtapot ölüleri Eski utanmaları çeker su yüzüne
Güneştir kırmızı ve ben en çömezi bir rengin Altın hatıralar hükümetinin Bitmeyen sultanı o sevgiliye adanmış Soy utanc soy anış soy sevgi Gel artmaz azalmaz ey sevgi | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:24 am | |
| Ben Kandan Elbise Giydim.. Kendinden birşeyler kattın Güzelleştirdin ölümü de Ellerinin içiyle aydınlattın Ölüm ne demektir anladım
Yer değiştiren ben değildim Farklılaşan sendin Sendin bana gelen aynalarla Sendin bana gelen sendin
Artık ölebilirdim Bütün İstanbul şahidim Ben kandan elbiseler giydim Bundan senin haberin var mı | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:24 am | |
| Çeşmeler I.
Benim yalnızlığımdan Damıtılmış çeşmeler Kurumuş unutulmuş Ceşmelerin akışıyım İnsanlık içinde
Ay görmez onları onlar ayı görür Aydan haberlidirler Söylediklerinin çoğu Ay hakkındadır Aya dair Ayın tarihine ait
Fındıklılı Mehmet Ağa Çeşmesi Silahtar Tarihinin yazarı Yenilmez karpuzlar Acı salatalıklar yıkamıştım suyunda İçilmez Bozuk suyunda Gece yarısı Ayışığında Yaz ay ve ben Silinmeye yüz tutmuş yazı Ölümü hecelemiştik Ortalığı dolduran sesinde Ta... aşağılarda olan yatıra Bir türkü söylüyordu Ölüm ötesinde açmış Menekşeler kimliğinde
Ölüydü insanlar Yalnız yaşıyordu o yatır Ve o çeşme Ben de Sıratı andıran bir çizgide Soluyordum devrildim devrileceğimi Hayatı ve ölümü birlikte Aynı geçmezlik ve değişmezlikte Aynı yenilik ve tazelikte Ürpererek geçiyordu yarasalar Uzaklardan Beyoğlu'nu bir telgraf gibi İleterek birbirine | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:24 am | |
| Denizin Kentini Yaktım Denizin kentini yaktım Vızıldayıp duran kafamın ortasında Denizin kentini yaktım Hurma şırıltılarıyla
Denizin kentini yaktım Beni çocukluğumdan koparan Denizin kentini yaktım Bir kent kadın kabuklarından
Denizin kentini yaktım Miras kalmış bir alevle Denizin kentini yaktım Veli ağaçlarla kalbi atan mermerle
Tanrıyı anarak kalbi atan Cami sütunları boğdu Sararmış gözyaşlarıyla Kararmış denizin kentini
İstanbul ey sevgili şehir Dön dön karadan gelen sesime Son veren zaman yatırında Denizden getirilen biçimine | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:24 am | |
| Doğum (Leyla'nin doğumu için Mecnun'un sonradan söylediği)
I.
Çiğ düştü göklerden Ve bir bahar günü doğdun sen
Güvercinler geçti menekşelerden Ve bir bahar günü doğdun sen
Kendi kendine ayna olan nergislerden Leylakların gün doğuşu ürperişinden Zambakların kıyı kıyı bakışından Geldin sen Ve rüzgarlar karları süpürdüğünde Ve insanı çıldırtan kuş sesleri işitildiğinde Birdenbire aydınlandı annenin yüzü Ve bir bahar günü doğdun sen
İlkin horozların gözüne göründün Dünyaya haber verdiler ötelerden Baban yeni dönmüştü eve ıraklardan Birden aydınlandı annenin yüzü Ve bir bahar günü doğdun sen
Marta bakan biliyordu geleceğini Nisana bakan görüyordu alaca renklerini Kızıl ve yeşil seherini Mayısa bakan buldu seni Ve bir bahar günü doğdun sen
Sana Leyla dedim Suna dedim şiirlerde şarkılarda Gerçek adın bir fısıltı gibi kaldı ağızlarda dudaklarda Çatlar yüreğim bir nar gibi o sırrı anar da Avunurum doğumundan gelen muştulu armağanlarla Melekler gökten geldi armağanlarla Ve bir bahar günü doğdun sen
Bir bahar günü doğdun sen Baharın ta kendisi oldun sen Şimdi her baharda doğan çocuklarla Sen en aşılmaz boya tenlerinde saçlarında Sen görünür görünmez ufuklarda Karlar erir erir kaçar kaçar da Gökler yağmur biçiminde güler ağlar ağlar da Güneş öğünerek yansır yansır da sularda Gelirsin her baharda Bir diriliş gibi ölü dünyaya Ölüler gölgenden ateş ala ala Ekilip biçilip yankı yapa yapa Yaz sıcaklığından arta arta Birer birer çıktılar gönlümüzün aynasına tarlasına Ki bir bahar günü doğdun sen
Güller dönüştüler yatak çarşaflarına Leylaklar yaklaştılar korka korka Nergisler benliğimizin ortasından baka Gelip fon oldular insanın Bir kere daha Sende yeniden yaratılışına Bir bahar hali yaratışına
Bir bahar günü doğdun sen Baharın ta kendisi oldun sen
II.
Sonbahar benim ölümüm kırmızı kırmızı yanışım karaağaçlarda Senin ak doğumunu daha çok ortaya koymak için Toplayıp gelişim güzü bütün sarılarımla loşluklarımla Çürüyen solan evrenin karşı koyuşu Senin baharda doğusunun anısına
Ah o ne sıtmadır güneşteki sıtma baharda Her an senin doğumun yaşamaktan gelen Ve güzün güneşte bir kuruyuş bir dağılma Benim ölümümden gelen haykırış ve ağlayışlarla Bir ömür boyu oldum salt ölüm kemiği Parlamak için senin doğumundan gelen fosforlarla Eve girmekte geç kalan çocuklar görecektir geceleri Aşk baharının sessiz direnişini yanıp duran ışıklarda
Yaz güneşi biriktirdi biriktirdi Sonbahar yapraklarda delirdi Kış derin çizgileriyle devrildi Bahar gül tanklarıyla çiçek çağlayanlarıyla belirdi Ve bir bahar günü doğdun sen | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:24 am | |
| Doktorun Karşısında Doktor bir kavisim var bir kavisim var Geçen günden beri bir kavisim var Ondan bir akıntı mıdır yarasalar Bir kavis önünde linç mi demek kurtarılacak bir kent ki Yeşil bir toprak selameti Bir kabrin bir cihanlık cömertliği cesareti Kitaplardan kitaplara Atılarak erişilmiş bir saygı saati Bir kırağı yaprağında son direniş çiçekleri Ölen bir hristiyanda bir yahudi zambak sesi Çarşıların boşluğunda ben bir eski çeşme yası Affedersiniz doktor siz süryani misiniz (Hayır ben süryani değilim ama arkadaşim süryani)
Ben çok incil gördüm çıkmamış boyalari Biraz daha gerilmiş yazıldığı ceylan derisi Ama silinmiş ölüme karşı dayatan Lazarı ayağa kaldıran muştu defnesi Bütün defnelerı kırdık bir güveç neşesi Fırınlar açıldı narlar kurudu Kuyu deştik sular çekildi Doğ ey kuyruklu yıldızı ülker kümesi Bilirim en çorak toprağın bile var bir kehaneti Bir kerameti Bir gelecek zaman ticareti Demet demet muştuları Demet demet nimetleri Doktor siz süryani misiniz Yani eski bir süryani (Hayır ben süryani değilim ama arkadaşım süryani)
Bilirim bilirim incilden yola çıktınız Ama yolu çabuk şaşırdınız İncilden kendinize bir şeyler katacağınıza Kendinizden incile çok şeyler kattınız Sevdiniz öyle sevdiniz ki sevdiğinizi tutup mermere işlediniz Ama sonra tutup mermere taptınız Mermeri kadeh kadeh Bir alacakaranlik gibi içtiniz Sonra kustunuz mermeri Çağlarca kustunuz mermeri Ey mermer kusan ırk Ey oruçsuz tiyatro Acıkmış iftarsız acıkmışlar Güneşten başka ne bulmuşsa yemiş olanlar Doğuya hücum demek doğuya hücum var Işte size bir kent ki Yanlış yanan bir linç ampulünden Size eşsiz bir şölen var Kemiklerimin ışıklarindan İyi sanat doğrusu misyonerlik Doktorluk gibi doktor (Hayır ben süryani değilim ama bir arkadaşım var)
* Siz çin diyorsunuz anlıyorum Bir pirinç hastalığı falan Geçiyorsunuz da bengisulardan Bir hızır hızarından Bir tabut pınarından Gözümün hastalığından Nasıl ki Meryem de bir çocuk sezmişti Cebrail sularından Nasıl ki yeşil sancaklar inmişti bir gün Diyarbekir surlarından Kurtarıyordunuz beni Bana bir gemi gibi yaklaşan Üsküdar akşamlarından Fatih camii gibi aydınlıktınız Bir fakir ölüsü kadar sessiz ve sade Sağımda kırgın solumda çılgın Önümde Yakup Yusuf ve İshaktınız Arkada kaynak sular kadar berraktınız Dün akşam üzeri güneşi siz batırdınız Başkası değil doktor güneşi siz batırdınız Ama inandim ki doktorsunuz değilsiniz süryani Doktorsunuz doktordan başka birşey değilsiniz yani | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:25 am | |
| Gün Işığı Cemalini süzdüm kırık aynalardan yinede güzeldin sana meftun sana müştak düş yorgunu asude yüreğim ve sen sen yüreğimin miftahı sana susuyorum günden güne sana susuyorum ötesi yok işte | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:25 am | |
| İlk Yanlış trenden indin seni şehrin aynasından geçirdiler Sana baktım yıllarca hep aynı özlem penceresinden Yürüyen ve kaçan yalın ve çocuksu özlem penceresinden Denize karsı küçüle küçüle giden evleri İnce ince karşılardın olağan karşılardın Şen dünya içinde sen dünya içinde bir avuç şen dünyaydın sen
Bahar bilgisi güneş rengi at soluğu ve sen Seni çağırıyorum geç gel ağlayan son bakireler içinden Kadınlar taş heykeller gibi gelip gecer sarı kayalardan Hangisine baksam sen kımıldar sen seslenirsin içerlerden Çekil karşımdan sultanı cariyelerde aramak körlügü diyorum Körlük güneşe ve gözlerime doğru gelen
Sen bir el uzanışıyla aydınlanan yeni ay mısın Geyik resimleriyle kabarık her köşen Geyik derisinde akan ilk nehir Bir el uzanışıyla İlk sokağın ağzında kaybolursan ağlayacağım Leylaklarla akrepler gözlerine bakıp insan olurlarsa Çocuk cennetinde günahların ilkini sen işliyorsun demektir Suna Parlayan denizler gürültüsüz şiirler kapanan kapılar sana gök taşlarını getiriyorlar Seni sayıklıyor Denemesi yanlış yapılmış ilk ok | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:25 am | |
| İnci Dakikaları Sen bana yeni yılsın her dakika Her dakika bir yaşıma daha giriyorum
Sen benim üstüne titrediğim güzel ve yeni Saatim kadar saadetimin gözbebeği zamansın Ben bin parçaya bölündüm her parçasında Her parçasındayım kırkayak sesli boğuk arkadaşlığın Çalkantısız Üniversitenin yalnızlığın ve ağlamanın Erkek ağlar mı diyeceksin Hayberin kapısı ağlar mı erkek ağlar mı Ben yel gibi erkekler ağlar diyorum Bir dakika ağlar yılbaşı dakikasında Daha gözlerimin gerçek yaşları belirmeden Ağlamak diye bir şey yoktur diye bir şey Yüzme bilmeyen bir uyurgezer yüzer ya Çürük ve havada asılı tahtalar üstünde Hafif kedi ayaklarıyla yürür gerçekten yürür ya Sen benim ağlamamı erkeklığıme Uyanan ölmeyen yenilenen Azgın kışlar içinde keskin baharlar bulan Seni bulan yeniden bulan tekrar tekrar bulan erkekliğime say
Bütün bir yıl bütün bir yaşama boyu Gizli heybelere binbir gece eşyası doldurduğuma say
Ben otomobilleri böylesine yankısız sağır komam Öyle bir isyan şiiri var ki ben onu yakalayacağım Bu yunan şehrinin düzenini öper ve yalvarırım Şehrin ölümünü yanlış anlama Gözleri kör oldu doğrudur ama o kadar Ve şehrin gözlerini geri verme dakikalarıdır bu yılgın çanlar
Senin odan günışığı en güzel müzik bana Farklılıklar odası Giden tren buharları içinde örümcek ağı Sen güzel örümcek ağı yaşamakla yaşamamak Doğduğumuz şüpheyle öldüğümüz şüphe arasına gerilmiş Garip bulut farklı müzik güzel örümcek ağı
Ben bir yabancı buğunun kokusunu alıyorum Bu kokuyu alıyorsam onulmaz kıskançlık yaramdandır Benim garipliğime bakma benim kıskançlığıma bakma benim İncilerin ilk gerçek ve yeni yorumunu bulur gibi oluyorum Bu inciler denizlerin en karanlık noktalarında bile yoktur Benim ak ve kara kayalar içinde bulduğum inciler Bu inciler sen olmasan bende bile yoktur Oldukları yerde bile | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:25 am | |
| İşaret Ne zaman yandı elin Ne zaman yaktı ellerini hatıram Ne zaman bir yüzük gibi taktı hatıram Bu gizli ve acı işareti, gelin | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:25 am | |
| Kapalı Çarşı Kendi yastıklarına gölge salmasın Çocuklarının öpüşleri onlara anlat Onlara anlat yağmur karşılıklı yağar Ruhların içindeki müzikle karşılıklı Kapalı çarşı içinde bir sigara Bir keman kılıfı senin saçlarına sürünen yağ Onlara anlat kadınların gözlerinin içinden geçer Kapalı çarşı ve kapalı çarşıyı götüren saat
Bir inci gerdanlık dumanları içinde kapkara Anlamağa başladığı ağır ve çekilmez kelimeler içinde dağ Senin resmin ince gerdanlığın siyah parlaklığı içinde ışıklı Işıklı ışıksız yandan ve önden ışıksız arkadan ve içten ışıklı Onlara anlat ki insan kelimelerden ve şiirden yaratılmadı Tüyler içinde gelen yeni dünya Bir sandalye kadar hür olduğu gün Sen cuma gününün hürriyet kadar kutsal olduğunu onlara anlat
Benim aynamı küçültüp büyülten onlar Benim aynamı aynalıktan çıkaran Kapalı çarşılar içinde fikre ve gerçeğe Neler neler etti anlarsın onlar Şemsiyeler gibi Felaketlerin en şakacısına açılıveren onlar Kendi yastıklarına düşmesin Dostlarının kadınları üstündeki gölgesi onlara anlat Kapalı çarşılar içinde Aslanların ağaç kabuğuna yazdığı şiir Kapalı çarşı içerisinde Açık ve keskin yumuşak ve güzel Kur'an sesleri Kapalı çarşı içinde kapalı rüya çarşıları Kapalı çarşı içinde öfke ve af çarşıları
Kapalı çarşıya gittiğin zaman Bir yangın sonrasının gazetelerini okudun Bir gazete uzun ve kul olmuş bir gazeteydi kapalı çarşı Mavi gözlü bir gazete Kapalı çarşı içinde bulutların en senin olanı Sen bana kapalı çarşı Şüphesiz o kadar satılan ve alınanlar var ki Şüphesiz bir harita kırığı Bir yapma deniz parçasıyla kapalı kapalı çarşı
Sen kapalı çarşılar üstüne yağmur yağanı Yağmurun iyi ve doğru yağmadığını onlara anlat | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:25 am | |
| Kara Yılan Güneşin yeni doğduğunu sana haber veriyorum Yağmurun hafifliğini toprağın ağırlığını Ve bütün varlığımla kara yılan seni çağırıyorum Seni çağırıyorum parmaklarımdan süt içmeğe Pamuğun ağırlığını yapan dağın hafifliğini Sana haber veriyorum yeni doğduğunu güneşin
Ben güneyli çocuk arkadaşım ben güneyli çocuk Günahlarım kadar ömrüm vardır Ağarmayan saçımı güneşe tutuyorum Saçlarımı acının elınde unutuyorum Parmaklarımdan süt içmeğe çağırıyorum seni Ben güneyli çocuk arkadaşım ben güneyli çocuk
Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum Gelmiş dayanmışım demir kapısına sevdanın Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum
Seni süt içmeğe çağırıyorum parmaklarımdan Kara yılan kara yılan kara yılan kara yılan | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:26 am | |
| Köşe 1
Saçlarını kimler için bölük bölük yapmışsın Saçlarını ruhumun evliyalarınca örülen Tarif edilmez güllerin yankısı gözlerin Gözlerin kac kişinin gözlerinde gezinir Sen kaç köşeli yıldızsın
Fabrika dumanlarında resmin Kirli ve temiz haritaları doldurmuşsun Hatırasız ve geleceksiz bir iç deniz gibi Aşka veda etmiş topraklarda durmuşsun
Benim geçmiş zaman içinde yan gelip yattığıma bakma Ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim Bir tek köşen bile ayrılmamışken bana Var olan ve olacak olan bütün köşelerinin sahibi benim Ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim Sen kaç köşeli yıldızsın
2.
Evlerinin içi ayna döşeli Ayna hatıra gözler ve sevmek Benim aşkım binbir köşeli ah binbir köşeli Bir köşe gidince bin köşe yeniden gelecek Ayna hatıra gözler ve sevmek
Evlerinin içi kabartma bahar Köşelerde keklik gibi bakıp duran saksılar Halıları öpe öpe nakış yapar nakış gibi ayaklar Siz söyleyin insan seve seve ölmez ne yapar Köşelerde keklik gibi bakıp duran saksılar
Evlerinin içi yeni güllerden Görülmemiş güneşleri görülmemiş gözlerine getiren Sağ köşedeki entari sol köşedeki şapka Beni katıl suların ortasına bıraka Katıl sular güneşi gözlerinden götüren
Evlerinin içi gurur döşeli Benim aşkım binbir köşeli ah binbir köşeli
3.
Sen geldin benim deli köşemde durdun Bulutlar geldi üstünde durdu Merhametin ta kendisiydi gözlerin Merhamet saçlarını ıslatan sessiz bir yağmurdu Bulutlar geldi altında durduk
Konuştun güneşi hatırlıyordum Gariptin yepyeni bir sesin vardı Bu ses öyle benim öyle yabancı Bu ses saçlarımı ıslatan sessiz bir kardı
Dişlerin öpülen çocuk yüzleri Güneşe açılan küçük aynalar Sert içkiler keskin kokular dişlerin İçinden geçilen küçük aynalar
Ve güldün rengarenk yağmurlar yağdı İnsanı ağlatan yağmurlar yağdı Yaralı bir ceylan gözleri kadar sıcak Yaralı bir ceylan kalbi gibi içli bir sesin vardı
Sen geldin benim deli köşemde durdun Bulutlar geldi üstünde durdu Merhametin ta kendisiydi gözlerin
4.
Taşların ortasında Leylanın gözleri Leyla köşe köşe göz göz şiirin ortasında Ben Leylayı bulduğumdan yahut kaybettiğimden beri Leyla ya o adamın bardağında ya o dağın ortasında
Ben Leyla gibi güneş doğarken uyanamam Şehir gece gündüz benim içimde uyur Leylayı götürüp Londranın ortasına bıraksam Bir bülbül gibi yaşayışını değiştirmez çocuktur
Leyla diyorsam kesik yanaklarıyla Leyla Üç köşeli dünyasıyla Okuyla yayıyla yaylasıyla acımasıyla Leyla diyorsam şu bizim gerçek Leyla
Biz seni işte böyle seviyoruz Leyla O gitti bize ağlamak kaldı kala kala
5.
Beni yeraltı sularına karşı iyi savun Tırnağını taşa sürten yitik keçilere karşı Bu çeşmenin üç köşesinden hangisinden su içecek Senin bahtsız ve mesut Eyyubun
Atların en güzel biçimini sessizce kalbime indiriyor İçımde İstanbul çalkanırken bozbulanık çeşme Bir dans için can vermeğe hazır bekliyorum Sen orda gelirayak kuklalara insan gibi konuşmasını öğretme
Su akıyor birikiyor kan lekeleri Kurtulsam diyorum bir eser buna engel Öyle büyüyor öyle çoğalıyorsun İstanbul kalmıyor
Hangi köşesinde huzur o köşesinde sen Hangi köşesinde yeni çağlara uygun odalar Ben bölünmez bir şairsem Sen bölünmez bir anne Bir çeşme | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:26 am | |
| Leyla Köşesi Bir de bakalım Leyla köşesinden Aşkın kadın adlı penceresinden Bırakmıştı kendini yazılmış olana Susmak ve konuşmamak denen cana Evlenmişti ve görünüşte mutlu Şimdiden memnun ve gelecekten umutlu Fakat bir eksiklik ufacık bir nokta Kalbi kurcalıyordu hala Mecnun ne olmuştu neredeydi Nasıldı ne yapıyordu hali neydi Geceleri loş gölgeler arasında Kum tepelerinde ay yarasında Mecnuna benzeyen hayaller olurdu Bu anlarda sanki kalbi dururdu Bitmiş olan bir daha mı başlayacak Ne çare başlayan başlamamış Bitmiş bitmemiş olacak Gibi gelirdi Ona Ürküntü geçmiş ama erememişti huzura Karanlık bitmiş fakat erememişti huzura Ay tutulmuş tutulmuş kurtulmuştu Gönlü zaman zaman tutmuştu muştu Gün kırmıştı siyah çerçevesini Yarmıştı ışıkta ötesini berisini Baskın korkusuyla ürperen çadırların Bugün düzen ve güven, ama yarın!! Yarına bir güvence olmayan Neye yarar böyle bir şimdiki zaman Acıyla da olsa dopdolu olan hayat Boşalmıştı zembereği boşalmış bir saat Gibi. Dönmüştü bomboş bir kağıda Ağızdaki tad benzemiyor eski tada Irmak kurumuş rüzgar esmiyor Yakıcı güneşi bir parçacık bulut örtmüyor Arzu ve korku iki karanlık duygu Yüreğinde birbirini kovalayıp duruyordu Ya bir gün geri dönerse Mecnun Yine altüst olursa ortalık bütün Daha mı iyi olur daha mı kötü bilmiyordu Bir umut vardı gönlünde eksilmiyordu Sonra kızıyordu kendine kınıyordu kendini Kapamak istiyordu içinde eskinin kepengini Eski oldu diyelim ama neydi yeni Ve nasıl eskitmeli eskimiyeni Nasıl öldürmeli ölmeyeni Nasıl diri sayarsın ölü olanı Eski bir zehirdi belki ama yeni Andırıyordu tatsız tuzsuz bir yemeği Beklemek neyi beklediğini bilmeden Gün günü ay ayı kovalarken Beklemek bir vaktin doluşunu Öç alan kaderin zalim oyunu Her şey akılla kurulu akılla düzgün Ama aklın içinde olamalı baharat gibi Bir parça delilik Oysa mecnun almış bütün deliliği gitmiş Kupkuru bir hayat kalmış ve adeta oyun bitmiş Arzulanan zenginlik, at kumaş ve ziyafet Yetmez olur insana bir gün elbet İnsan hep birşey umar bekler Ne olduğunu bilmez fakat Fakat sonradan duruldu Leyla Tevekkülle huzuru buldu Leyla Ruhta kopan fırtınalar dindi Gökten gönle sükunet indi Anladı ki acı tatlı soğuk sıcak Geçmiş ve gelecek ayrılmak ve kavuşmak Hep aynı varoluşun dönüşümleri Aydınlanışları ve sönüşümleri Her şey havada döner durur Sonunda Tanrı varlığında yok olur Ruh hürdür vücut esir Ruh baldır beden zehir Ruh hürdür Tanrı aşkıyla Bağlı değil yer ve zaman kaydıyla Farketmez gelse gelmese Kays (Mecnun) Ona Gitse gitmese Ona Leyla Tanrı katında buluşmuşlardır Hakikat yurduna kavuşmuşlardır | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:26 am | |
| Leyla Köşesi Bir de bakalım Leyla köşesinden Aşkın kadın adlı penceresinden Bırakmıştı kendini yazılmış olana Susmak ve konuşmamak denen cana Evlenmişti ve görünüşte mutlu Şimdiden memnun ve gelecekten umutlu Fakat bir eksiklik ufacık bir nokta Kalbi kurcalıyordu hala Mecnun ne olmuştu neredeydi Nasıldı ne yapıyordu hali neydi Geceleri loş gölgeler arasında Kum tepelerinde ay yarasında Mecnuna benzeyen hayaller olurdu Bu anlarda sanki kalbi dururdu Bitmiş olan bir daha mı başlayacak Ne çare başlayan başlamamış Bitmiş bitmemiş olacak Gibi gelirdi Ona Ürküntü geçmiş ama erememişti huzura Karanlık bitmiş fakat erememişti huzura Ay tutulmuş tutulmuş kurtulmuştu Gönlü zaman zaman tutmuştu muştu Gün kırmıştı siyah çerçevesini Yarmıştı ışıkta ötesini berisini Baskın korkusuyla ürperen çadırların Bugün düzen ve güven, ama yarın!! Yarına bir güvence olmayan Neye yarar böyle bir şimdiki zaman Acıyla da olsa dopdolu olan hayat Boşalmıştı zembereği boşalmış bir saat Gibi. Dönmüştü bomboş bir kağıda Ağızdaki tad benzemiyor eski tada Irmak kurumuş rüzgar esmiyor Yakıcı güneşi bir parçacık bulut örtmüyor Arzu ve korku iki karanlık duygu Yüreğinde birbirini kovalayıp duruyordu Ya bir gün geri dönerse Mecnun Yine altüst olursa ortalık bütün Daha mı iyi olur daha mı kötü bilmiyordu Bir umut vardı gönlünde eksilmiyordu Sonra kızıyordu kendine kınıyordu kendini Kapamak istiyordu içinde eskinin kepengini Eski oldu diyelim ama neydi yeni Ve nasıl eskitmeli eskimiyeni Nasıl öldürmeli ölmeyeni Nasıl diri sayarsın ölü olanı Eski bir zehirdi belki ama yeni Andırıyordu tatsız tuzsuz bir yemeği Beklemek neyi beklediğini bilmeden Gün günü ay ayı kovalarken Beklemek bir vaktin doluşunu Öç alan kaderin zalim oyunu Her şey akılla kurulu akılla düzgün Ama aklın içinde olamalı baharat gibi Bir parça delilik Oysa mecnun almış bütün deliliği gitmiş Kupkuru bir hayat kalmış ve adeta oyun bitmiş Arzulanan zenginlik, at kumaş ve ziyafet Yetmez olur insana bir gün elbet İnsan hep birşey umar bekler Ne olduğunu bilmez fakat Fakat sonradan duruldu Leyla Tevekkülle huzuru buldu Leyla Ruhta kopan fırtınalar dindi Gökten gönle sükunet indi Anladı ki acı tatlı soğuk sıcak Geçmiş ve gelecek ayrılmak ve kavuşmak Hep aynı varoluşun dönüşümleri Aydınlanışları ve sönüşümleri Her şey havada döner durur Sonunda Tanrı varlığında yok olur Ruh hürdür vücut esir Ruh baldır beden zehir Ruh hürdür Tanrı aşkıyla Bağlı değil yer ve zaman kaydıyla Farketmez gelse gelmese Kays (Mecnun) Ona Gitse gitmese Ona Leyla Tanrı katında buluşmuşlardır Hakikat yurduna kavuşmuşlardır | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:27 am | |
| Mona Roza Mona Roza, siyah güller, ak güller Geyvenin gülleri ve beyaz yatak Kanadı kırık kuş merhamet ister Ah, senin yüzünden kana batacak Mona Roza siyah güller, ak güller
Ulur aya karşı kirli çakallar Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa Mona Roza, bugün bende bir hal var Yağmur iğri iğri düşer toprağa Ulur aya karşı kirli çakallar
Açma pencereni perdeleri çek Mona Roza seni görmemeliyim Bir bakışın ölmem için yetecek Anla Mona Roza, ben bir deliyim Açma pencereni perdeleri çek...
Zeytin ağaçları söğüt gölgesi Bende çıkar güneş aydınlığa Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi Seni hatırlatıyor her zaman bana Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi
Zambaklar en ıssız yerlerde açar Ve vardır her vahşi çiçekte gurur Bir mumun ardında bekleyen rüzgar Işıksız ruhumu sallar da durur Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ellerin ellerin ve parmakların Bir nar çiçeğini eziyor gibi Ellerinden belli oluyor bir kadın Denizin dibinde geziyor gibi Ellerin ellerin ve parmakların
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona Saat onikidir söndü lambalar Uyu da turnalar girsin rüyana Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Akşamları gelir incir kuşları Konar bahçenin incirlerine Kiminin rengi ak, kimisi sarı Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine Akşamları gelir incir kuşları
Ki ben Mona Roza bulurum seni İncir kuşlarının bakışlarında Hayatla doldurur bu boş yelkeni O masum bakışlar su kenarında Ki ben Mona Roza bulurum seni
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza Henüz dinlemedin benden türküler Benim aşkım sığmaz öyle her saza En güzel şarkıyı bir kurşun söyler Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Artık inan bana muhacir kızı Dinle ve kabul et itirafımı Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı Alev alev sardı her tarafımı Artık inan bana muhacir kızı
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak Meyvalar sabırla olgunlaşırmış Bir gün gözlerimin ta içine bak Anlarsın ölüler niçin yaşarmış Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Altın bilezikler o kokulu ten Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne Bir tüy ki can verir bir gülümsesen Bir tüy ki kapalı gece ve güne Altın bilezikler o kokulu ten
Mona Roza siyah güller, ak güller Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak Kanadı kırık kuş merhamet ister Aaahhh! senin yüzünden kana batacak! Mona Roza siyah güller, ak güller | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:27 am | |
| Ölüm ve Çerçeveler Bir lamba yanıyor hafif ve sarı Garip bir yolculuk, tren ve geyve Bir hançer bölüyor, ah... rüyaları: Bir rüya, bir hançer, bir el: ve, ve, ve...
Lambalar yanıyor hafif ve sarı Gece kar yağacak sabaha kadar Toprakta et, kemik çatırtıları... Yarı ölüleri bir korku tutar, Değince bir taşa kafa tasları, - Ölüler ki yalnız tırnakları var, Ve yalnız burkulmuş diz kapakları...
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı, Esmer delikanlı, hatıra ve kan. Yeşil gözlü kızın hıçkırıkları, Sızıyor bir kapı aralığından, Lambalar yanıyor hafif ve sarı
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı Açıyor elini göğe bir kadın Uzuyor, uzuyor altın saçları Uğrunda ölünen güzel kızların
Lambalar yanıyor hafif ve sarı Çocuklara açar mağaraları Güngörmemiş kuşlar ve örümcekler İlân-ı aşktan dil balıkları Aşina suları çabuk terkeder.
Lambalar yanıyor hafif ve sarı Bakıyor ateşe, küle böcekler. Köpekler parçalar kanaryaları Mektupları bir boz ağaç kurdu yer Baykuşlar ötüyor harabelerde Yanıyor lambalar hafif ve sarı.
Bir kaza kurşunudur her yerde Süvarisiz şaha kalkan atları Bir ruhun ışığı vardır göklerde Lambalar yanıyor hafif ve sarı Ötüyor baykuşlar harabelerde.
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı Titriyor yıldırım düşmüş gibi yer Bekledi arzuyla karanlıkları Anneler, babalar, erkek kardeşler: Tâ içinden duyar ani bir ağrı Bir hüzün şarkısı tutturur gider Anneler, babalar, erkek kardeşler...
Lambalar yanıyor hafif ve sarı Her yatak dopdolu, bir yatak bomboş Bir neşe şarkısı tutturur gider Birinci, ikinci, üçüncü sarhoş Kurşunlar sıkılır göklere doğru Serçe yavruları havada titrer Lambalar yanıyor hafif ve sarı... Bir lamba yanıyor hafif ve sarı İnce yelkenleri alıyor yeller Titretir kalpleri ve bayrakları Gemiden toprağa uzanan eller...
Lambalar yanıyor hafif ve sarı Bir yosun köküne hasret kalacak Gizli hazineler, su yılanları... İnce yelkenleri alıyor yeller Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı Beyaz pelerinli hür tayfaları Kendine bağlar siyah kediler Titriyor gönüller ve kara bayrak Bir yosun köküne hasret kalacak Gemiden toprağa uzanan eller Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı Garip bir yolculuk, tren ve geyve Bir hançer bölüyor, ah... rüyaları: Bir rüya, bir hançer, bir el: ve, ve, ve... | |
|
| |
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 36 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: ~~Cahit Külebi~~ Cuma Tem. 27, 2007 11:28 am | |
| Perili Şiir (Leyla'nın doğumunda bir gök yaratığının söylediği)
Bir peri miydi bir peri miydi Sevgilim bir peri miydi Diriliş dedim diriliş dedi Kav dedim kav dedi
Gözleri yumulu bir peri miydi Gözleri yumulu bir peri miydi Bir uyurgezer gibi Bir uyurgezer gibi
Çeşmelerin yankısı mıydı Çeşmelerin yankısı mıydı Aldı bıraktı beni Aldı bıraktı beni
Baharın gözleri miydi Baharın gözleri miydi Kırlardan bana baktı Kırlardan bana baktı
Işığın kardeşi miydi Işığın kardeşi miydi Kirpiklerimi gördü Kirpiklerimi gördü
Ruhumun şebnemi miydi Ruhumun şebnemi miydi Gözyaşlarıma yağdı Gözyaşlarıma yağdı
Öldüğümü bildi Öldüğümü bildi Dirildiğimi bildi Dirildiğimi bildi
Bir peri miydi bir peri miydi Sevgilim bir peri miydi Diriliş dedim diriliş dedi Kav dedim kav dedi | |
|
| |
| ~~Cahit Külebi~~ | |
|