Giresun Üniversitesi Öğrencileri Paylaşım Alanı
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Öğrencileri Paylaşım Alanı

Daha iyi bir Giresun Üniversitesi için...
 
AnasayfaAnasayfa  PortalliPortalli  Kayıt OlKayıt Ol  Latest imagesLatest images  AramaArama  Giriş yapGiriş yap  

 

 Dinlerarası Diyalog Saçmalığı

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Misafir
Misafir




Dinlerarası Diyalog Saçmalığı Empty
MesajKonu: Dinlerarası Diyalog Saçmalığı   Dinlerarası Diyalog Saçmalığı EmptyÇarş. Tem. 18, 2007 9:12 pm

"Sen
milletlerine (dinlerine) tabi oluncaya kadar Yahudiler ve Hıristiyanlar
asla senden razı olmazlar." Bakara suresi 120.ayetDiyalog, kelime
olarak pozitif bir anlam taşımaktadır, Grekçe “dialogos” Latinceye
“dialogus” sohbet etme anlamında geçmiştir ve nihayet diyalog, bireyler
ve toplumlar arasında ya ekonomik, ya psiko-sosyal, ya da kültürel,
ekonomik ve politik düzeyde olur. Diyaloğun mutlaka çıkar gözetmemesi
ön şart değildir. Zira, diyalogda bulunan kesimlerin elbette bir
birilerinden bekleyecekleri, bir takım çıkarları, taktik ve stratejik
hedefleri söz konusu olacaktır. Yani diyalog sadece tanımaya yönelik
bir anlam taşımamaktadır.


Dinlerarası Diyalog Saçmalığı Diyalog_00002İşte bu
nedenledir ki, 1962-1965 tarihleri arasında 141 ülkeden 2860 kadar
temsilcinin katılımı ile gerçekleşen İkinci Vatikan Konsili, üç yıl
içerisinde önemli kararlar aldı. Bu kararların en önemlisi şüphesiz
“Hıristiyan Olmayanlar Sekreteryasının” kurulması idi. Artık Papa 23.
John, Asya kıtasının hıristiyanlaştırılması zamanının gelip geçmekte
olduğuna inanıyordu. Fakat bu nasıl yapılmalıydı, zira daha önce
denenen metodlar esas olarak misyonerliği içinde barındıran bilim
kisveli yöntemlerdi; çok büyük çabalara rağmen istenilen sonuçlar
alınamamıştı. Örneğin Oryantalism, (Doğu bilimcilik, özelde İslam

dünyası), Evangelion
(müjdeyi, yani İncil’i yayma), Proclomation (İsa Mesih’in Tanrılığını
ve Kutsal Ruh olduğunu açığa vurma, davet), Witness (İsa’nın Tanrı oğlu
olduğuna şehadet etme) tüm bu metod ve kavramsallaştırmaların
misyonerlik faaliyetinden, yine sömürgeciliğin ve emperyalizmin keşif
kolu olarak çalışmaktan başka bir şey olmadığını anlamak, Hristiyan
olmayanlar için zor olmadı. Durumu iyi analiz eden Vatikan, artık
diyalog yolu ile hırıstiyanlaştırma faaliyetine girecekti. Zira,
diyaloğa kapı aralayan İkinci Vatikan Konsili’nin kilise ile ilgili
olan Üçüncü Bölümünde (Lumen Gentium, İnsanların ışığı) şöyle
denilmektedir ki, bu diyalogdan Vatikan’ın ve hıristiyanların ne
anladığının en büyük delilidir: “Nihayet İncil’i henüz kabul etmemiş
olanların, çeşitli biçim ve şekillerde Tanrı’nın Halkı’na katılmaları
için yola koyulmaları öngörülmüştür. Ancak Tanrının Kurtuluş Yasası
Yaratıcıyı tanıyanların hepsini İbrahim peygambere inanıp, bizimle
beraber tek tanrıya inanan Müslümanları da kapsamaktadır. Kilise,
Tanrının şerefini yükseltmek ve bütün bu umutsuz (hıristiyan
olmayanların, Müslümanlar gibi) insanların kurtuluşunu gerçekleştirmek
için Efendimizin Tanrının oğlu İsa’nın “her yaratığa İncil’i vaaz edin”
(Markos, 16-16) şeklindeki buyruğunu daima hatırlayarak, özenle
İncil’in yayılmasını amaçlayan misyonlarını kalkındırmakta ve sonuna
kadar desteklemektedir.”“Extra ecclesiam nulla salus”Diğer taraftan,
diyaloğun başlatıcılarından 5. Paul da İkinci Vatikan Konsili’nde,
diyaloğun gerçek amacı konusunda, konsil üyelerine şöyle seslenir:
“İncil, her yaratığa İncil’i vaaz için tüm dünyaya yayılın der; ben ise
buna şunları da ilave ediyorum: Misyonerlik için yeni yollar
hazırlamak, yeni yöntem ve vasıtaları gözden geçirmek, yeni aksiyonlar,
enerjiler meydana getirmek gerekir.” Ve sonunda diyalog ekibi hemen
göreve başladı, önce Kardinal Marella, sonra sırası ile Kardinal
Pignodelli, M. Jadot, Kardinal Arinze diyalog şemsiyesi altında misyon
faaliyetlerine başladılar.Evet, Vatikan’ın diyalogdan anladığı
kelimenin tam anlamı ile budur. Öyle ki, evliliklerde bile artık
Papalar devreye girmektedir. Zaten Benedictus’tan önce Mardin’de
diyalog toplantısı yapılırken, tam da o gün Papa İkinci Jean Paul, tüm
hıristiyanları Müslümanlarla evlenmemeye, eğer evlenmek zorunda
kalırlarsa çocukları mutlaka hıristiyan yapmaya çağırdı. Biz de
hıristiyanlarla evlenmeye özendirilmesinin aksine. Aslında hristiyan
diyalogcular bir bakıma haklılar, çünkü kilise dogmasına göre, “extra
ecclesiam nulla salus.” (Kilise dışında hiçbir hakikat yoktur.!)
Öyleyse Mesih İsa’dan sonra gelen tüm dinler rafizi, yani sapkındır.
Hiçbir diyalogcu kilise mensubları direkt söylemezler ama asla İslam’ı
hak bir din, Hz. Muhammed’i Allah’ın Peygamberi olarak kabul etmezler.
Zira kabul ettiğinde, tanrı oğlu Mesih’in bir anlamı kalmaz. Zaten
İslam gibi bir din, Hz Muhammed gibi bir peygamber gönderilseydi, Baba
Oğul’a, Oğul Havarilere, Havariler de Kiliseye bildirirdi. Bundan
dolayı dikkat edilirse, hiçbir diyalog toplantısının sonunda, Kur’an’a,
İslam’a, Hz. Muhammed’e atıf yoktur. Çünkü bu hıristiyan inancına
aykırıdır. Bırakın İslam’ı, Vatikan, hıristiyanlık içindeki Metodisler,
Mormonlar, Albililer, Üniteryenler, Presbiteryenler, Ebionitler gibi
mezhebleri bile kafir ilan etmiştir. Yani ne kadar diyalogda olsak
bile, bir hıristiyan yüzümüze maslahat gereği söylemese bile, her zaman
bilinç altında sapkın bir dine inandığımızı asla unutmayacaktır. Onlar
için İslam vahyi değil, sadece sosyolojik anlamda bir dindir. Düşünün,
sapkın birisi ile hakikati temsil ettiğine inanan birisinin diyaloğu ne
derece sağlıklı olur? Ama bir Müslüman için burada hiçbir takiyye
yoktur. Çünkü İslam, hıristiyan ve yahudileri Ehli Kitap kategorisine
koyar, yani onlar Teslis inancında ısrar etmedikleri sürece kafir
değildirler. Ama Müslümanlar, Hz. İsa’nın “logos” olarak yeryüzünde
Baba’nın (Tanrı) İsa’nın bedenine bürünmüş ilah olduğunu reddettikleri
için, kesinlikle kilise inancına göre sapkındırlar, yani kafirdirler.
Örneğin oryantalistlerin en ılımlısı olan M. Watt bile, İslam’ın gerçek
bir din olduğunu tam olarak itirafa yanaşmamıştır. Hatta Watt’a göre,
hıristiyanlar arasında peygamberimizin en yaygın ismi şeytanla özdeş
olarak kullanılan “Mahound” kavramıdır. Yani Hz. Peygamber,
hıristiyanlara, özellikle Luther ve Evangelistlere göre anti-christtir.
Yani, haşa, şeytandır. Bundan dolayıdır ki, Bush’un dini konulardaki en
yakın danışmanları olan Pet Robertson ve papaz Jerry Falwel Graham
İslam’ı sapık bir din, Peygamberimizi de gözü dönmüş fanatik olarak
nitelendirmektedirler. Burada denilebilir ki, efendim, biz diyaloğu
işte bunun için yapıyoruz. Yani bizim amacımız İslam’ın Batı’daki bu
imajını düzeltmek, barışı sağlamak ve Batılılara İslam’ı öğretmektir.
Hemen belirtelim ki, bu saf niyetli yaklaşımlar, dış gerçekliği olmayan
farazi bir iddiadan başka bir şey değildir. Neden? Birincisi; diyaloğun
Vatikan tarafından resmen yürürlüğe koyulmasından itibaren yapılan
araştırmalara göre, İslam’ın imajı daha da kötüleşmiştir. Ve bizzat
fanatik hıristiyanlar tarafından kasıtlı olarak terörle
özdeşleştirilmiştir. İşin ilginç yanı, diyalog kararına rağmen İslam
aleyhine olan kampanyalar da papazlar, piskoposlar ve kardinaller daha
da etkin rol oynamaktadırlar. İkincisi; “biz onlara İslam’ı
öğretiyoruz” koca bir yalandır. Zira Batılılar, İslam’ı bizden daha iyi
bilmektedirler. Özellikle hıristiyan diyalogcular. Örneğin hiçbir
diyalogcu arkadaşımızın tasavvuf bilgisi L. Masignon, Titus Buchart’tan
iyi değildir. Yine İslam felsefesi bilgileri H. Corbin’den, İslam
medeniyeti araştırmaları H. Gibb’den, Kur’an Çalışmaları T. Nöldeke ve
İ. Goldziher’den, Ortadoğu Ve İslam Tarihi çalışmaları B. Lewis’ten,
İslam Bilim çalışmaları, Helmut Ritter’den daha iyi değildir.
Denilebilir ki, bunların bir çoğu vefat etti, bu iddia da yersizdir.
Hayır, onların yetiştirdiği yüzlerce öğrenci ve akademisyen, İslamic
Research Center (İslam Araştırmaları Merkezi) şemsiyesi altında İslam’a
ve Müslümanlara ilişkin eserler vücuda getirmektedirler. Yani bizden
İslam’ı öğrenmeye ihtiyaçları yok. Dinler arası diyalog, saf ve temiz
bir proje değildirÜçüncüsü, barışı korumak, bu da sureti haktan bir
iddia. Hangi diyalog toplantısının Batı’nın, dolayısı ile
hıristiyanların, Irak, Bosna, Sudan, Çeçenistan, Kosova, Telafer ve
hakeza Filipinler ve Filistin’deki katliamları önlemede etkisi
olmuştur?Madem ki diyalog var önce müslümanlara yapılan katliamlar
engellensin de görelim ne kadar diyalog yanlıları olduklarını. Hangi
diyalog toplantısında Kur’an’ın tuvaletlere atılması, bizzat Bush’un
danışmanlarının İslam’a ve Efendimize yönelik hakaretleri kınanmıştır.
Bu ne biçim bir diyalogdur Allah aşkına! Neden özellikle diyalog
toplantılarında Peygamberimiz ve Kur’an dışlanır? Zaten bu bir diyalog
değil, kelimenin tam anlamı ile hıristiyanlığın ve Greko-Romen
değerlerin propogandasının yapıldığı bir monologdan başka bir şey
değildir. Müslüman katılımcılar da “figüran” olarak yerlerini
almaktadırlar, o kadar. Zaten diyaloğun “teorisyeni” kardinal Arinze bu
konuda şöyle der: “Kutsal yolcu olarak kilise, öteki dinlere mensup
insanlarla sürdürdüğü diyaloğun, kurtuluş diyaloğu olduğunun bilincinde
olmalıdır.” [Yani sapkın kabul edilen Müslümanları son kurtuluşa
erdirmek.] Demek ki, diyalog, kendisine değer verdiğimiz Hayrettin
Karaman hocamızın zannettiği gibi saf ve temiz bir proje değildir.
Olamaz da. Özellikle teoloji-ilahiyat alanında hiç olamaz. Zira
hıristiyanlar “teslis”(üç tanrı) inancından vazgeçemeyeceklerine göre
ve yine Kur’an’ın “Allah üçün üçüdür diyenler kafir olmuşlardır” ayeti
değişmeyeceğine göre, bütün bu diyalog toplantıları samimiyetten uzak
kalmaya mahkum olacaklardır. Zaten Arinze ve Karl Barth gibi zevat
diyaloğun mutlak anlamda “misyon” ve “davet” (mission and
proclamations) temeli üzerinde olması gerektiğini açıkça yazmakta ve
konuşmaktadırlar. Müslümanların diyalogu, tevhid ve tebliğ merkezli
olmalıdır.İslam tarihinde elbette Peygamberimizin, Sahabilerin,
halifelerin ve Müslüman alimlerin hıristiyan, yahudi, mecusi vs. gibi
din mensupları ile diyalogları olmuştur. Ancak bu diyaloglarda İslam’ın
özellikle “tevhid” noktasında kendilerine yönelttiği eleştiriler
gizlenmediği gibi, İslam’ın bütünsel anlamından ve “tebliğ”
faaliyetinden asla taviz verilmemiştir. Örneğin, Peygamber Efendimizin,
dönemin en büyük imparatorluğunun reisi olan Heraklius’a yazdığı
mektuptaki uslup ve azamet; bizim diyalogcuların kullandığı üslup ve
retoriğe benziyor mu? “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, Allah’ın
kulu ve Resulü olan Muhammed’den Rumların büyük reisi Heraklius’a...
Hidayet’e ve hakka ittiba edenlere selam olsun. İlan ederim ki; seni
tam bir İslami davetle İslam’a çağırıyorum. Müslüman ol, selamet
bulursun. Müslüman ol ve Allah sana iki kat ecrini verir. Eğer yüz
çevirirsen, tebaanın günahı senindir.” Dikkat edilirse, Peygamberimiz
bu mektubu kaleme aldırırken, İslam Arap Yarımadasının dışına çıkmadığı
gibi, Müslümanların sayısı da milyarın üstünde değildir. Şimdi
diyaloğun neden samimi olamayacağına ilişkin bir örnek daha verelim:
Bir Müslümanın, bir Bahai yahut Kadiyani ile diyalogu samimi olabilir
mi? Eğer Kur’an’a tam bağlıysa, asla samimi olmaz. Çünkü samimi
olabilmesi için, Hz. Muhammed’den sonra Hüseyin Mirza Ali’nin, yahut
Gulam Ahmed’in Allah tarafından gönderilen Peygamber olduğunu kabul
etmesi veyahut en azından ima etmesi gerekir. Peki bu mümkün mü?
Kesinlikle mümkün değil, çünkü, İslam ortodoksisine göre (Ehli Sünnet)
onların statüsü, tıpkı yalancı peygamberlerden biri olan Müseylemetül
Kezzab, Esved el Ansi ve Tüleyha gibidir. Aynı yargı bir yahudi ve
hıristiyan arasındaki diyalogda da geçerlidir. Zira Ortodoks-Rabbinik
bir yahudi için henüz Mesih gelmemiştir, son Peygamber de Malakidir.
Öyleyse İsa, tıpkı Sabatay Sevi gibi, en büyük sahte Mesihtir ve bundan
dolayıdır ki, özellikle katolikler için kahudiler “teosid” dir. ( Yani
Tanrı katilidir)Sinsi planlar ve etnik kimliklerin öne çıkarılmasıPeki
bütün bu olgulara gerçeklere rağmen, diyalogun samimi olmayacağı açığa
çıkmış olmuyor mu? Zaten samimi olmadıkları, yaptıkları beyanlardan da
anlaşılmaktadır. Örneğin Fethullah Gülen hoca efendi samimiyetle El
Kaide’nin eylemlerini kınarken, Patrik Bartelemoeus, Hahambaşı İshak
Haleva, ya da dünya ölçeğinde Papab açıktan, yani resmi anlamda
İsrail’in ve Amerika’nın İslam dünyasındaki vahşetlerini asla
kınamamışlardır. Hatta Papa İkinci Jean Paul, Ermeni Patriği İkinci
Karakin ile görüşmesinde, Türkiye’yi yirminci yüzyılda en büyük
soykırımlardan birisini yapmakla suçlamış ve yine Med Tv’nin yayınları
için, yer ve frekans temininde yardımlarını esirgememiştir. Bizim aklı
evvel bazı gazeteciler ve diyalogcular dediler ki, efendim Papa yanıldı
veyahut yanıltıldı. Tabii bu bir cehaletten başka bir şey değildir.
Çünkü Hıristiyan inancına göre, Papa yanılmaz da, yanıltılamaz da. Zira
Papa’nın infallible [Yanılmaz] sıfatı vardır. Nerede diyalogdaki
samimiyet?Sonuç olarak, Dinler arası diyalog toplantıları, sinsi
hıristiyanlaştırma, etnik kimlikleri ön plana çıkarma, İslam’ı bir nevi
protestanlaştırma
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Dinlerarası Diyalog Saçmalığı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Giresun Üniversitesi Öğrencileri Paylaşım Alanı :: Dinimiz İslam :: İslamiyet-
Buraya geçin: