Giresun Üniversitesi Öğrencileri Paylaşım Alanı
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Öğrencileri Paylaşım Alanı

Daha iyi bir Giresun Üniversitesi için...
 
AnasayfaAnasayfa  PortalliPortalli  Kayıt OlKayıt Ol  Latest imagesLatest images  AramaArama  Giriş yapGiriş yap  

 

 Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : 1, 2  Sonraki
YazarMesaj
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:32 pm

Açlık Ordusu Yürüyor

..................................Açlık ordusu yürüyor
..................................yürüyor ekmeğe doymak için
..................................ete doymak için
..................................kitaba doymak için
..................................hürriyete doymak için. Yürüyor köprüler geçerek kıldan ince kılıçtan keskin
..................................yürüyor demir kapıları yırtıp kale duvarlarını yıkarak
..................................yürüyor ayakları kan içinde.
..................................Açlık ordusu yürüyor
..................................adımları gök gürültüsü
..................................türküleri ateşten
..................................bayrağında umut
..................................umutların umudu bayrağında.
..................................Açlık ordusu yürüyor
..................................şehirleri omuzlarında taşıyıp
..................................daracık sokakları karanlık evleriyle şehirleri
..................................fabrika bacalarını
..................................paydostan sonralarının tükenmez yorgunluğunu taşıyarak.
..................................Açlık ordusu yürüyor
..................................ayı ini köyleri ardınca çekip götürüp
..................................ve topraksızlıktan ölenleri bu koskoca toprakta.
..................................Açlık ordusu yürüyor
..................................yürüyor ekmeksizleri ekmeğe doyurmak için
..................................hürriyetsizleri hürriyete doyurmak için açlık ordusu yürüyor
..................................yürüyor ayakları kan içinde

..................................Nazım Hikmet Ran
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:32 pm

Asya Afrika Yazarlarına

........................................Kardeşleri m
........................................bakmayın sarı saçlı olduğuma
.......................................ben Asyalıyım
........................................bakmayın mavi gözlü olduğuma
........................................ben Afrikalıyım
........................................ağaçlar kendi dibine gölge vermez benim orda
.................................................. ............................ sizin ordakiler gibi tıpkı
........................................benim orda arslanın ağzındadır ekmek
.................................................. .......... ejderler yatar başında çeşmelerin
........................................ ....................ve ölünür benim orda ellisine basılmadan
........................................ .....................................sizin ordaki gibi tıpkı
........................................bakmayın sarı saçlı olduğuma
........................................ben Asyalıyım
........................................bakmayın mavi gözlü olduğuma
........................................ben Afrikalıyım
........................................okuyup yazma bilmez yüzde :-):-):-):-)eni benimkilerin
........................................şiirler gezer ağızdan ağıza türküleşerek
........................................şiirler bayraklaşabilir benim orda
........................................ ..............................sizin ordaki gibi
........................................kardeşleri m
........................................sıska öküzün yanına koşulup şiirlerimiz
.................................................. ................................... toprağı sürebilmeli
........................................pirinç tarlalarında bataklığa girebilmeli
........................................ .............................................dizle rine kadar
........................................bütün soruları sorabilmeli
........................................bütün ışıkları derebilmeli
........................................yol başlarında durabilmeli
.................................................. .................kilometre taşları gibi şiirlerimiz
........................................yaklaşan düşmanı herkesten önce görebilmeli
........................................cengelde tamtamlara vurabilmeli
........................................ve yeryüzünde tek esir yurt tek esir insan
........................................gökyüzünde atomlu tek bulut kalmayıncaya kadar
........................................malı mülkü aklı fikri canı neyi varsa verebilmeli
........................................ ......................................büyük hürriyete şiirlerimiz
........................................ Nazım Hikmet Ran
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:32 pm

Ben Senden Önce Ölmek İsterim


..........................Ben
..........................senden önce ölmek isterim.
..........................Gidenin arkasından gelen
..........................gideni bulacak mi zannediyorsun?
..........................Ben zannetmiyorum bunu.
..........................İyisi mi,
..........................beni yaktırırsın,
..........................odanda ocağın
..........................üstüne korsun
..........................içinde bir kavanozun.
..........................Kavanoz camdan olsun,
..........................şeffaf,
..........................beyaz camdan olsun
..........................ki içinde beni görebilesin
..........................Fedakârlığımı anlıyorsun:
..........................vazgeçtim toprak olmaktan,
..........................vazgeçtim çiçek olmaktan
..........................senin yanında kalabilmek için.
..........................Ve toz oluyorum
..........................yaşıyorum yanında senin.
..........................Sonra, sende ölünce
..........................kavanozuma gelirsin.
..........................Ve orada beraber yaşarız
..........................külümün içinde külün
..........................ta ki bir savruk gelin
..........................yahut vefasız bir torun
..........................bizi ordan atana kadar...
..........................Ama
..........................biz
..........................o zamana kadar
..........................o kadar karışacağız ki birbirimize,
..........................atıldığımız çöplükte bile
..........................zerrelerimiz
..........................yan yana düşecek.
..........................Toprağa beraber dalacağız.
..........................Ve bir gün yabani bir çiçek
..........................bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
..........................sapında muhakkak iki çiçek açacak:
..........................biri
..........................sen
..........................biri de
..........................ben.
..........................Ben
..........................daha olumlu düşünüyorum
..........................Ben daha bir çocuk doğuracağım
..........................Hayat taşıyor içimden.
..........................Kaynıyor kanım.
..........................Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
..........................ama sen de beraber.
..........................Ama ölüm de korkutmuyor beni.
..........................Yalnız pek sevimsiz buluyorum
..........................bizim cenaze şeklini.
..........................Ben ölünceye kadar da
..........................Bu düzelir herhalde.
..........................Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
..........................İçimden bir şey:
..........................belki diyor.
..........................
.......................... Nazım Hikmet Ran
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:32 pm

Beş Satırla

..........................Annelerin ninnilerinden
..........................spikerin okuduğu habere kadar,
..........................yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
..........................anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
..........................anlamak gideni ve gelmekte olanı.

.......................... Nazım Hikmet Ran
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:32 pm

Beyazıt Meydanındaki Ölü




.................................Bir ölü yatıyor
.................................on dokuz yaşında bir delikanlı
.................................gündüzleri güneşte
.................................geceleri yıldızların altında
.................................İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda.

.................................Bir ölü yatıyor
.................................ders kitabı bir elinde
.................................bir elinde başlamadan biten rüyası
.................................bin dokuz yüz altmış yılı Nisanında
.................................İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda.

.................................Bir ölü yatıyor
.................................vurdular
.................................kurşun yarası
.................................kızıl karanfil gibi açmış alnında
.................................İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda.

.................................Bir ölü yatacak
.................................toprağa şıp şıp damlayacak kanı
.................................silâhlı milletimin hürriyet türküleriyle gelip
.................................zaptedene kadar
.................................büyük meydanı

................................. Nazım Hikmet Ran
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:32 pm

Bir Ayrılış Hikayesi



...........................Erkek kadına dedi ki:
...........................-Seni seviyorum,
...........................ama nasıl,
...........................avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
...........................parmaklarımı kanatarak
...........................kırasıya
...........................çıldırasıya...
...........................Erkek kadına dedi ki:
...........................-Seni seviyorum,
...........................ama nasıl,
...........................kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
...........................yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
...........................yüzde hudutsuz kere yüz...
...........................Kadın erkeğe dedi ki:
...........................-Baktım
...........................dudağımla, yüreğimle, kafamla;
...........................severek, korkarak, eğilerek,
...........................dudağına, yüreğine, kafana.
...........................Şimdi ne söylüyorsam
...........................karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
...........................Ve ben artık
...........................biliyorum:
...........................Toprağın -
...........................yüzü güneşli bir ana gibi -
...........................en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
...........................Fakat neyleyim
...........................saçlarım dolanmış
...........................ölmekte olan parmaklarına
...........................başımı kurtarmam kabil
...........................değil!
...........................Sen
...........................yürümelisin,
...........................yeni doğan çocuğun
...........................gözlerine bakarak..
...........................Sen
...........................yürümelisin,
...........................beni bırakarak...
...........................Kadın sustu.
...........................SARILDILAR
...........................Bir kitap düştü yere...
...........................Kapandı bir pencere...
...........................AYRILDILAR...

...........................Nazım Hikmet Ran
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:32 pm

Bir Cezaevinde, Tecritteki Adamın Mektupları
1
.................................................. Senin adını
.................................................. kol saatımın kayışına tırnağımla kazıdım.
.................................................. Malum ya, bulunduğum yerde
.................................................. ne sapı sedefli bir çakı var,
.................................................. (bizlere âlâtı-katıa verilmez) ,
.................................................. ne de başı bulutlarda bir çınar.
.................................................. Belki avluda bir ağaç bulunur ama
.................................................. gökyüzünü başımın üstünde görmek
.................................................. bana yasak...
.................................................. Burası benden başka kaç insanın evidir?
.................................................. Bilmiyorum.
.................................................. Ben bir başıma onlardan uzağım,
.................................................. hep birlikte onlar benden uzak.
.................................................. Bana kendimden başkasıyla konuşmak
.................................................. yasak.
.................................................. Ben de kendi kendimle konuşuyorum.
.................................................. Fakat çok can sıkıcı bulduğumdan sohbetimi
.................................................. şarkı söylüyorum karıcığım.
.................................................. Hem, ne dersin,
.................................................. o berbat, ayarsız sesim
.................................................. öyle bir dokunuyor ki içime
.................................................. yüreğim parçalanıyor.
.................................................. Ve tıpkı o eski
.................................................. acıklı hikâyelerdeki
.................................................. yalnayak, karlı yollara düşmüş, yetim bir çocuk gibi bu yürek,
.................................................. mavi gözleri ıslak
.................................................. kırmızı, küçücük burnunu çekerek
.................................................. senin bağrına sokulmak istiyor.
.................................................. Yüzümü kızartmıyor benim
.................................................. onun bu an
.................................................. böyle zayıf
.................................................. böyle hodbin
.................................................. böyle sadece insan
.................................................. oluşu.

.................................................. Belki bu hâlin
.................................................. fizyolojik, psikolojik filân izahı vardır.
.................................................. Belki de sebep buna
.................................................. bana aylardır
.................................................. kendi sesimden başka insan sesi duyurmayan
.................................................. bu demirli pencere
.................................................. bu toprak testi
.................................................. bu dört duvardır...

.................................................. Saat beş, karıcığım.
.................................................. Dışarda susuzluğu
.................................................. acayip fısıltısı
.................................................. toprak damı
.................................................. ve sonsuzluğun ortasında kımıldanmadan duran
.................................................. bir sakat ve sıska atıyla,
.................................................. yani, kederden çıldırtmak için içerdeki adamı
.................................................. dışarda bütün ustalığı, bütün takım taklavatıyla
.................................................. ağaçsız boşluğa kıpkızıl inmekte bir bozkır akşamı.

.................................................. Bugün de apansız gece olacaktır.
.................................................. Bir ışık dolaşacak yanında sakat, sıska atın.
.................................................. Ve şimdi karşımda haşin bir erkek ölüsü gibi yatan
.................................................. bu ümitsiz tabiatın
.................................................. ağaçsız boşluğuna bir anda yıldızlar dolacaktır.
.................................................. Yine o malum sonuna erdik demektir işin,
.................................................. yani bugün de mükellef bir daüssıla için
.................................................. yine her şey yerli yerinde işte, her şey tamam.
.................................................. Ben,
.................................................. ben içerdeki adam
.................................................. yine mutad hünerimi göstereceğim
.................................................. ve çocukluk günlerimin ince sazıyla
.................................................. suzinâk makamından bir şarkı ağzıyla
.................................................. yine billâhi kahredecek dil-i nâşâdımı
.................................................. seni böyle uzak,
.................................................. seni dumanlı, eğri bir aynadan seyreder gibi
.................................................. kafamın içinde duymak...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:32 pm

2
.................................................. Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar.
.................................................. Dışarda, bozkırın üstünde birdenbire
.................................................. taze toprak kokusu, kuş sesleri ve saire...
.................................................. Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar,
.................................................. dışarda bozkırın üstünde pırıltılar...
.................................................. Ve içerde artık böcekleriyle canlanan kerevet,
.................................................. suyu donmayan testi
.................................................. ve sabahları çimentonun üstünde güneş...
.................................................. Güneş,
.................................................. artık o her gün öğle vaktine kadar,
.................................................. bana yakın, benden uzak,
.................................................. sönerek, ışıldayarak
.................................................. yürür...
.................................................. Ve gün ikindiye döner, gölgeler düşer duvarlara,
.................................................. başlar tutuşmaya demirli pencerenin camı:
.................................................. dışarda akşam olur,
.................................................. bulutsuz bir bahar akşamı...
.................................................. İşte içerde baharın en kötü saatı budur asıl.
.................................................. Velhasıl
.................................................. o pul pul ışıltılı derisi, ateşten gözleriyle
.................................................. bilhassa baharda ram eder kendine içerdeki adamı
.................................................. hürriyet denen ifrit...
.................................................. Bu bittecrübe sabit, karıcığım,
.................................................. bittecrübe sabit...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:33 pm

3
.................................................. Bugün pazar.
.................................................. Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
.................................................. Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
.................................................. bu kadar mavi
.................................................. bu kadar geniş olduğuna şaşarak
.................................................. kımıldanmadan durdum.
.................................................. Sonra saygıyla toprağa oturdum,
.................................................. dayadım sırtımı duvara.
.................................................. Bu anda ne düşmek dalgalara,
.................................................. bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
.................................................. Toprak, güneş ve ben...
.................................................. Bahtiyarım...

.................................................. Nazım Hikmet Ran
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:33 pm

Nazım HİKMET bir başka şairdir. ben ondan ölümünenefret ederdim. hakkında hiç bir şey bilmeden sadece dışarıdan duyduklarımla onu yargılardım bir gün geldi onun bir şiirini okudum ve o gün onu tanımaya karar verdim. nazım aslında bahsedildiği gibi bir vatan haini değil vatan şairiymiş. onu sevmemi tanımaya ihtiyaç duymamı sağlayan şiirini sizinle paylaşmak istiyorum...
Vatan Haini / Nazım Hikmet

"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:33 pm

Umut
işler atom reaktörleri işler
yapma aylar doğar güneş doğarken
ve güneş doğarken çöp kamyonları
ölüleri toplar kaldırımlardan
işsiz ölüleri aç ölüleri

işler atom reaktörleri işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken köylü aile
erkek kadın eşek ve karasaban
saban koşulu eşekle kadın
toprağı sürerler toprak bir avuç

işler atom reaktörleri işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken ölür bir çocuk
ölür bir japon çocuğu hiroşima'da
on iki yaşında ve numaralı
ve ne boğmacadan ne menenjitten
ölür bin dokuzyüz elli sekiz de
ölür bir japon çocuğu hiroşima'da
dokuzyüz kırkbeş te doğduğu için

işler atom reaktörleri işler
..........
..........

NAZIM HİKMET RAN
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:34 pm

MAVİ GÖZLÜ DEV, MİNNACIK KADIN
VE HANIMELLERİ

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan bir ev.

Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan evin.

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan eve.

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz :
bahçesinde ebruliiiii
hanımeli
açan ev..
N.H.RAN
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:34 pm

Bir Ayrılış Hikayesi

Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
yüzde hudutsuz kere yüz...
Kadın erkeğe dedi ki:
-Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana...
Ve artık
biliyorum:
Toprağın
Yüzü güneşli bir ana gibi
En son, en güzel çocuğunu emzirdiğini...
Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olanın parmaklarına
başımı kurtarmam kâbil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak...
Sen
yürümelisin,
beni bırakarak...
Kadın sustu.
SARILDILAR
Bir kitap düştü yere...
Kapandı bir pencere...
AYRILDILAR...

Nazım Hikmet
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:34 pm

ölüme dair...

Buyrun, oturun dostlar,
Hoş gelip sefalar getirdiniz.
Biliyorum, ben uyurken,
Hücreme pencereden girdiniz.
Ne ince boyunlu ilaç şişesini,
Ne kırmızı kutuyu devirdiniz.
Yüzünüzde yıldızların aydınlığı,
Başucumda durup el ele verdiniz.
Buyrun oturun dostlar,
Hoş gelip sefalar getirdiniz.

Neden öyle yüzüme bir tuhaf bakılıyor?
Osman oğlu Hâşim.
Ne tuhaf şey,
Hani siz ölmüştünüz kardeşim.
İstanbul limanında,
Kömür yüklerken bir İngiliz şilebine,
Kömür küfesiyle beraber,
Ambarın dibine...

Şilebin vinci çıkartmıştı naşınızı,
ve paydostan önce yıkamıştı,kıpkırmızı kanınız
simsiyah başınızı.
Kim bilir nasıl yanmıştır canınız.
Ayakta durmayın, oturun,
Ben sizi ölmüş zannediyordum.
Hücreme pencereden girdiniz,.
Yüzünüzde yıldızların aydınlığı,
Hoş gelip sefalar getirdiniz...

Yayalar,köylü Yakup,
iki gözüm,
merhaba.
Siz de ölmediniz miydi?
Çocuklara sıtmayı ve açlığı bırakıp,
Çok sıcak bir yaz günü,
Yapraksız kabristana gömülmediniz miydi?
Demek ölmemişsiniz?

Ya siz?
Muharrir Ahmet Cemil?
Gözümle gördüm,tabutunuzun
toprağa indiğini.

Hem galiba,
Tabut biraz kısaydı boyunuzdan.
Onu bırakın Ahmet Cemil,
vazgeçmemişsiniz eski huyunuzdan,
o ilaç şişesidir,
rakı şişesi değil.
Günde elli kuruşu tutabilmek için,
yapyalnız,
dünyayı unutabilmek için,
ne kadar çok içerdiniz...
Ben sizi ölmüş zannediyordum.
Başucumda durup el ele verdiniz.
Buyrun, oturun dostlar,
hoş gelip sefalar getirdiniz...

Bir eski Acem şairi,
"Ölüm adildir" diyor,
"Aynı haşmetle vurur şahı fakiri."

Haşim,
Neden şaşıyorsunuz?
Hiç duymadınız mıydı kardeşim,
herhangi bir şahın bir gemi ambarında
bir kömür küfesiyle öldüğünü?...

Bir eski Acem şairi,
"Ölüm adildir" diyor.
Yakup,
ne güzel güldünüz, iki gözüm.
Yaşarken bir kerre olsun böyle gülmemişsinizdir...
Fakat bekleyin, bitsin sözüm.
Bir eski Acem şairi,
"Ölüm adil..."
Şişeyi bırakın Ahmet Cemil.
Boşuna hiddet ediyorsunuz.
Biliyorum.
Ölümün adil olması için,
hayatın adil olması lazım, diyorsunuz...

Bir eski Acem şairi...
Dostlar beni bırakıp,
dostlar, böyle hışımla
nereye gidiyorsunuz?


Nazım Hikmet RAN
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:34 pm

dünyayı verelim çocuklara...

Dünyayı verelim çocuklara, hiç değilse bir günlüğüne,
Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar.
Oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında,
Dünyayı çocuklara verelim...


Kocaman bir elma gibi verelim,sıcacık bir ekmek somunu gibi,
Hiç değilse bir günlüğüne doysunlar.
Dünyayı çocuklara verelim...
Bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı.

Çocuklar dünyayı alacak elimizden,
Ölümsüz ağaçlar dikecekler...

Nazım Hikmet RAN
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:35 pm

geliyor sıram...
Geliyor sıram,
Ansızın atlayacağım boşluğa.
Ne çürüyen etimden haberim olacak,
Ne gözlerimin çukurunda dolaşan böceklerden.

Durup dinlenmeden ölümü düşünüyorum,
Sıram yakın demek.

Nazım Hikmet RAN
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:35 pm

...iyimser adam...
Çocukken sineklerin kanadını koparmadı,
Teneke bağlamadı kedilerin kuyruğuna,
Kibrit kutularına hapsetmedi hamamböceklerini,
Karınca yuvalarını bozmadı.
Büyüdü,
Bütün bu işleri ona ettiler.
Ölürken başucundaydım.
Bir şiir oku dedi,
Güneş üstüne, deniz üstüne,
Atom kazanlarıyla yapma aylar üstüne,
Yüceliği üstüne insanlığın,

Nazım Hikmet Ran
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:35 pm

SALKIMSÖĞÜT

Akıyordu su
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!
Birden
bire kuş gibi
vurulmuş gibi
kanadından
yaralı bir atlı yuvarlandı atından!
Bağırmadı,
gidenleri geri çağırmadı,
baktı yalnız dolu gözlerle
uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!

Ah ne yazık!
Ne yazık ki ona
dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak!

Nal sesleri sönüyor perde perde,
atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!

Atlılar atlılar kızıl atlılar,
atları rüzgâr kanatlılar!

Atları rüzgâr kanat...
Atları rüzgâr...
Atları...
At...


Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!

Akar suyun sesi dindi.
Gölgeler gölgelendi
renkler silindi.
Siyah örtüler indi
mavi gözlerine,
sarktı salkımsöğütler
sarı saçlarının
üzerine!

Ağlama salkımsöğüt
ağlama,
Kara suyun aynasında el bağlama!
el bağlama!
ağlama!

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:35 pm

BAHRİ HAZER

Ufuklardan ufuklara
ordu ordu köpüklü mor dalgalar koşuyordu;
Hazer rüzgârların dilini konuşuyor balam,
konuşup coşuyordu!
Kim demiş "çört vazmi!"
Hazer ölü bir göle benzer!
Uçsuz bucaksız başı boş tuzlu bir sudur Hazer!
Hazerde dost gezer, e.....y!..
düşman gezer!

Dalga bir dağdır
kayık bir geyik!
Dalga bir kuyu
kayık bir kova!
Çıkıyor kayık
iniyor kayık,
devrilen
bir atın
sırtından inip,
şahlanan
bir ata
biniyor kayık!


Ve Türkmen kayıkçı
dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş.
Başında kocaman kara bir papak;
bu papak değil :
tüylü bir koyunu karnından yarıp
geçirmiş başına!
Koyunun tüyleri düşmüş kaşına!

Çıkıyor kayık
iniyor kayık


Ve kayıkçı
"Türkmenistanlı bir Buda heykeli" gibi
dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş,
fakat, sanma ki Hazerin karşısında elpençe divan durmuş!
O bir Buda heykelinin
taştan sükûnu gibi kendinden emin
dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş.

Bakmıyor
kayığa
sarılan
sulara!
Bakmıyor
çatlayıp
yarılan
sulara!

Çıkıyor kayık
iniyor kayık ,
devrilen
bir atın
sırtından inip
şahlanan
bir ata
biniyor kayık!


- Yaman esiyor be karayel yaman!
Sakın özünü Hazerin hilesinden aman!
Aman oyun oynamasın sana rüzgâr!

- Aldırma anam ne çıkar?
Ne çıkar
kudurtsun
karayel
suları,
Hazerde doğanın
Hazerdir mezarı!

[size=16]Çıkıyor kayık
iniyor kayık
çıkıyor ka...
iniyor ka...
Çık...
in...
çık
...
[/size]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:35 pm

KEREM GİBİ

Hava kurşun gibi ağır!!
Bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
Koşun
kurşun
erit-
-meğe
çağırıyorum...

O diyor ki bana :
- Sen kendi sesinle kül olursun ey!
Kerem
gibi
yana
yana...
"Deeeert
çok,
hemdert
yok"
Yürek-
-lerin
kulak-
-ları
sağır...
Hava kurşun gibi ağır...

Ben diyorum ki ona :
- Kül olayım
Kerem
gibi
yana
yana.
Ben yanmasam
sen yanmasan
biz yanmasak,
nasıl
çıkar
karan-
-lıklar
aydın-
-lığa...

Hava toprak gibi gebe.
Hava kurşun gibi ağır.
Bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
Koşun
kurşun
erit-
-meğe
çağırıyorum.....
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:35 pm

MAVİ GÖZLÜ DEV, MİNNACIK KADIN
VE HANIMELLERİ

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan bir ev.

Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan evin.

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan eve.

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz :
bahçesinde ebruliiiii
hanımeli
açan ev..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:35 pm

ÜÇ SELVİ

Kapımın önünde üç selvi vardı.
Üç selvi.
Selviler rüzgârda sallanırlardı.
Üç selvi.
Kökleri yerde, başları yıldızlarda
üç selvi.
Selviler sallanırlardı rüzgârda.
Üç selvi.
Bir gece düşman bastı evi .
Üç selvi.
Yatağımda öldürüldüm ben.
Üç selvi.
Kesildi selviler köklerinden.
Üç selvi.
Artık ne kökleri yerde, başları yıldızlarda
üç selvi.
Selviler sallanmıyorlar rüzgârda.
Üç selvi.
Mermer bir ocakta parçalanmış yatıyor
üç selvi.
Kanlı bir baltayı aydınlatıyor
üç selvi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:36 pm

KARIMA MEKTUP

33 - 11 - 11
Bursa
Hapisane

Bir tanem!
Son mektubunda :
"Başım sızlıyor
yüreğim sersem!"
diyorsun.
"Seni asarlarsa
seni kaybedersem;"
diyorsun;
"yaşıyamam!"
Yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlılarda
ölüm acısı.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
razı olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki sevgili;
zavallı bir çingenenin
kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer
ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar
Nâzıma!

Ben,
alacakaranlığında son sabahımın
dostlarımı ve seni göreceğim,
ve yalnız
yarı kalmış bir şarkının acısını
toprağa götüreceğim...
Karım benim!
İyi yürekli,
altın renkli,
gözleri baldan tatlı arım benim;
ne diye yazdım sana
istendiğini idamımın,
daha dâva ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eğer
bana fanile bir don al,
tuttu bacağımın siyatik ağrısı.
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun karısı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:36 pm

ŞEYH BEDREDDİN DESTANI'NDAN

1.

Sedirde al yeşil, dal dal Bursa ipeklisi,
duvarda mavi bir bahçe gibi Kütahyalı çiniler,
gümüş ibriklerde şarap,
bakır lengerlerde kızarmış kuzular nar idi.
Öz kardeşi Musayı ok kirişiyle boğup
yani bir altın leğende kardeş kanıyla aptest alarak
Çelebi Sultan Memet tahta çıkmış hünkâr idi.
Çelebi hünkâr idi amma
Âl Osman ülkesinde esen
bir kısırlık çığlığı, bir ölüm türküsü rüzgâr idi.
Köylünün göz nuru zeamet
alın teri timar idi.
Kırık testiler susuz
su başlarında bıyık buran sipahiler var idi.
Yolcu, yollarda topraksız insanın
ve insansız toprağın feryadını duyar idi.
Ve yolların sonu kale kapısında kılıçlar şakırdar
köpüklü atlar kişner iken
çarşıda her lonca kesmiş kendi pirinden ümidi
tarumar idi.
Velhasıl hünkâr idi, timar idi, rüzgâr idi,
ahüzar idi.

2.

Bu göl İznik gölüdür.
Durgundur.
Karanlıktır.
Derindir.
Bir kuyu suyu gibi
içindedir dağların.

Bizim burada göller
dumanlıdırlar.
Balıklarının eti yavan olur,
sazlıklarından ısıtma gelir,
ve göl insanı
sakalına ak düşmeden ölür.

Bu göl İznik gölüdür.
Yanında İznik kasabası.
İznik kasabasında
kırık bir yürek gibidir demircilerin örsü.
Çocuklar açtır.
Kurutulmuş balığa benzer kadınların memesi.
Ve delikanlılar türkü söylemez.

Bu kasaba İznik kasabası.
Bu ev esnaf mahallesinde bir ev.
Bu evde
bir ihtiyar vardır Bedreddin adında.
Boyu küçük
sakalı büyük
sakalı ak.
Çekik çocuk gözleri kurnaz
ve sarı parmakları saz gibi.

Bedreddin
ak bir koyun postu üstüne
oturmuş.
Hattı talik ile yazıyor
"Teshil"i.
Karşısında diz çökmüşler
ve karşıdan
bir dağa bakar gibi bakıyorlar ona.
Bakıyor :
Başı tıraşlı
kalın kaşlı
ince uzun boylu Börklüce Mustafa.
Bakıyor :
Kartal gagalı Torlak Kemâl..
Bakmaktan bıkıp usanmayıp
bakmağa doymıyarak
İznik sürgünü Bedreddine bakıyorlar..

9.

(...)
En yumuşak, en sert,
en tutumlu, en cömert,
en
seven,
en büyük, en güzel kadın :
TOPRAK
nerdeyse doğuracak
doğuracaktı.
Sıcaktı.
Bulutlar doluydular.
Nerdeyse tatlı bir söz gibi ilk damla düşecekti yere.
Birden-
-bire
kayalardan dökülür
gökten yağar
yerden biter gibi,
bu toprağın verdiği en son eser gibi
Bedreddin yiğitleri şehzade ordusunun karşısına
çıktılar.
Dikişsiz ak libaslı
baş açık
yalnayak ve yalın kılıçtılar.

Mübalâğa cenk olundu.

Aydının Türk köylüleri,
Sakızlı Rum gemiciler,
Yahudi esnafları,
on bin mülhid yoldaşı Börklüce Mustafanın
düşman ormanına on bin balta gibi daldı.

Bayrakları al, yeşil,
kalkanları kakma, tolgası tunç
saflar
pâre pâre edildi ama,
boşanan yağmur içinde gün inerken akşama
on binler iki bin kaldı.

Hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yârin yanağından gayrı her şeyde
her yerde
hep beraber!
diyebilmek
için
on binler verdi sekiz binini..

Yenildiler.

Yenenler, yenilenlerin
dikişsiz, ak gömleğinde sildiler
kılıçlarının kanını.
Ve hep beraber söylenen bir türkü gibi
hep beraber kardeş elleriyle işlenen toprak
Edirne sarayında damızlanmış atların
eşildi nallarıyla.

Tarihsel, sosyal, ekonomik şartların
zarurî neticesi bu!
deme, bilirim!
O dediğin nesnenin önünde kafamla eğilirim.
Ama bu yürek
o, bu dilden anlamaz pek.
O, "hey gidi kambur felek,
hey gidi kahbe devran hey,"
der.
Ve teker teker,
bir an içinde,
omuzlarında dilim dilim kırbaç izleri,
yüzleri kan içinde
geçer çıplak ayaklarıyla yüreğime basarak
geçer Aydın ellerinden Karaburun mağlûpları..

10.

Karanlıkta durdular.
Sözü O aldı, dedi :
"- Ayasluğ şehrinde pazar kurdular.
Yine kimin dostlar
yine kimin boynun vurdular?"

Yağmur
yağıyordu boyuna.
Sözü onlar alıp
dediler ona :
"- Daha pazar
kurulmadı
kurulacak.
Esen rüzgâr
durulmadı
durulacak.
Boynu daha
vurulmadı
vurulacak."

Karanlık ıslanırken perde perde
belirdim onların olduğu yerde
sözü ben aldım, dedim :
"- Ayasluğ şehrinin kapısı nerde?
Göster geçeyim!
Kalesi var mı?
Söyle yıkayım!
Baç alırlar mı?
De ki vermeyim!"

Sözü O aldı, dedi :
"- Ayasluğ şehrinin kapısı dardır.
Girip çıkılmaz.
Kalesi vardır,
kolay yıkılmaz.
Var git al atlı yiğit
var git işine!.."

Dedim : "- Girip çıkarım!"
Dedim : "- Yakıp yıkarım!"
Dedi : "- Yağış kesildi
gün ağarıyor.
Cellât Ali,
Mustafayı
çağırıyor!
Var git al atlı yiğit
var git işine!..."

(...)

14.

Yağmur çiseliyor,
korkarak
yavaş sesle
bir ihanet konuşması gibi.

Yağmur çiseliyor,
beyaz ve çıplak mürted ayaklarının
ıslak ve karanlık toprağın üstünde koşması gibi.

Yağmur çiseliyor,
Serezin esnaf çarşısında,
bir bakırcı dükkânının karşısında
Bedreddinim bir ağaca asılı.

Yağmur çiseliyor.
Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir.
Ve yağmurda ıslanan
yapraksız bir dalda sallanan şeyhimin
çırılçıplak etidir.

Yağmur çiseliyor.
Serez çarşısı dilsiz,
Serez çarşısı kör.
Havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü
Ve Serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü.

Yağmur çiseliyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:36 pm

KARAYILAN HİKÂYESİ

Antepliler silâhşor olur,
uçan turnayı gözünden
kaçan tavşanı ard ayağından vururlar
ve arap kısrağının üstünde
taze yeşil selvi gibi ince uzun dururlar.

Antep sıcak,
Antep çetin yerdir.
Antepliler silâhşor olur.
Antepliler yiğit kişilerdir.

Karayılan
Karayılan olmazdan önce
Antep köylüklerinde ırgattı.
Belki rahatsızdı, belki rahattı,
bunu düşünmeye vakit bırakmıyordular,
yaşıyordu bir tarla sıçanı gibi
ve korkaktı bir tarla sıçanı kadar.
Yiğitlik atla, silâhla, toprakla olur,
onun atı, silâhı, toprağı yoktu.
Boynu yine böyle çöp gibi ince
ve böyle kocaman kafalıydı
Karayılan
Karayılan olmazdan önce.

Düşman Antep'e girince
Antepliler onu
korkusunu saklayan
bir fıstık ağacından
alıp indirdiler.

Altına bir at çekip
eline bir mavzer
verdiler.
Antep çetin yerdir.
Kırmızı kayalarda
yeşil kertenkeleler.
Sıcak bulutlar dolaşır havada
ileri geri...

Düşman tutmuştu tepeleri,
düşmanın topu vardı.
Antepliler düz ovada
sıkışmışlardı.
Düşman şarapnel döküyordu,
toprağı kökünden söküyordu.
Düşman tutmuştu tepeleri.
Akan : Antep'in kanıydı.

Düz ovada bir gül fidanıydı
Karayılan'ın
Karayılan olmazdan önceki siperi.
Bu fidan öyle küçük,
korkusu ve kafası öyle büyüktü ki onun,
namlıya tek fişek sürmeden
yatıyordu yüzükoyun.

Antep sıcak,
Antep çetin yerdir.
Antepliler silâhşor olur.
Antepliler yiğit kişilerdir.
Fakat düşmanın topu vardı.
Ve ne çare, kader,
düz ovayı Antepliler
düşmana bırakacaklardı.

"Karayılan" olmazdan önce
umurunda değildi Karayılan'ın
kıyamete dek düşmana verseler Antep'i.
Çünkü onu düşünmeye alıştırmadılar.
Yaşadı toprakta bir tarla sıçanı gibi,
korkaktı da bir tarla sıçanı kadar.
Siperi bir gül fidanıydı onun,
gül fidanı dibinde yatıyordu ki yüzükoyun
ak bir taşın ardından
kara bir yılan
çıkardı kafasını.
Derisi ışıl ışıl,
gözleri ateşten al,
dili çataldı.
Birden bir kurşun gelip
kafasını aldı.
Hayvan devrildi kaldı.

Karayılan
Karayılan olmazdan önce
kara yılanın encâmını görünce
haykırdı avaz avaz
ömrünün ilk düşüncesini :
"İbret al, deli gönlüm,
demir sandıkta saklansan bulur seni,
ak taş ardında kara yılanı bulan ölüm."

Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp
bir tarla sıçanı kadar korkak olan,
fırlayıp atlayınca ileri
bir dehşet aldı Anteplileri,
seğirttiler peşince.
Düşmanı tepelerde yediler.
Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp
bir tarla sıçanı kadar korkak olana :
KARAYILAN dediler.

"Karayılan der ki : Harbe oturak,
Kilis yollarından kelle getirek,
nerde düşman varsa orda bitirek,
vurun ha yiğitler namus günüdür
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:36 pm

TÜRK KÖYLÜSÜ

Topraktan öğrenip
kitapsız bilendir.
Hoca Nasreddin gibi ağlayan
Bayburtlu Zihni gibi gülendir.
Ferhad'dır
Kerem'dir
ve Keloğlan'dır.
Yol görünür onun garip serine,
analar, babalar umudu keser,
kahbe felek ona eder oyunu.
Çarşambayı sel alır,
bir yâr sever
el alır,
kanadı kırılır
çöllerde kalır,
ölmeden mezara koyarlar onu.
O, "Yunusu biçâredir
baştan ayağa yâredir",
ağu içer su yerine.
Fakat bir kerre bir derd anlayan düşmesin önlerine
ve bir kerre vakterişip
"- Gayrık yeter!.."
demesinler.
Bunu bir dediler mi,
"İsrâfil surunu urur,
mahlukat yerinden durur",
toprağın nabzı başlar
onun nabızlarında atmağa.
Ne kendi nefsini korur,
ne düşmanı kayırır,
"Dağları yırtıp ayırır,
kayaları kesip yol eyler âbıhayat akıtmağa..."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:36 pm

DAVET

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim...

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:36 pm

Piraye İçin Yazılmış :

SAAT 21-22 ŞİİRLERİ

Ne güzel şey hatırlamak seni :
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

Ne güzel şey hatırlamak seni :
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...
İçimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti...
Parmakların ucunda kalan kokusu sardunya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti :
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak
koyu bir karanlık...

Ne güzel şey hatırlamak seni,
yazmak sana dair,
hapiste sırtüstü yatıp seni düşünmek :
filânca gün, falanca yerde söylediğin söz,
kendisi değil
edasındaki dünya...

Ne güzel şey hatırlamak seni.
Sana tahtadan bir şeyler oymalıyım yine :
bir çekmece
bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
Ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin sütbeyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...

Ne güzel şey hatırlamak seni :
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

23 Eylül 1945

O şimdi ne yapıyor
şu anda, şimdi, şimdi?
Evde mi, sokakta mı,
çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
Kolunu kaldırmış olabilir,
- hey gülüm,
beyaz, kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi!.. -

O şimdi ne yapıyor,
şu anda, şimdi, şimdi?
Belki dizinde bir kedi yavrusu var,
okşuyor.
Belki de yürüyordur, adımını atmak üzredir,
- her kara günümde onu bana tıpış tıpış getiren
sevgili, canımın içi ayaklar!.. -
Ve ne düşünüyor
beni mi?
Yoksa
ne bileyim
fasulyanın neden bir türlü pişmediğini mi?
Yahut, insanların çoğunun
neden böyle bedbaht olduğunu mu?

O şimdi ne düşünüyor,
şu anda, şimdi, şimdi?...

26 Eylül 1945

Bizi esir ettiler,
bizi hapse attılar :
beni duvarların içinde,
seni duvarların dışında.

Ufak iş bizimkisi.
Asıl en kötüsü :
bilerek, bilmeyerek
hapisaneyi insanın kendi içinde taşıması...
İnsanların birçoğu bu hale düşürülmüş,
namuslu, çalışkan, iyi insanlar
ve seni sevdiğim kadar sevilmeye lâyık...

1 Ekim 1945

Dağın üstünde :
akşam güneşiyle yüklü olan bir bulut var dağın üstünde.
Bugün de :
sensiz, yani yarı yarıya dünyasız geçti bugün de.
Birazdan açar
kırmızı kırmızı :
gecesefaları birazdan açar kırmızı kırmızı.
Taşır havamızda sessiz, cesur kanatlar
vatandan ayrılığa benzeyen ayrılığımızı...

6 Ekim 1945

Bulutlar geçiyor : haberlerle yüklü, ağır.
Buruşuyor hâlâ gelmeyen mektup avucumda.
Yürek kirpiklerin ucunda
uzayıp giden toprak uğurlanır.
Benim bağırasım gelir : - "P î r â y e ,
P î r â y e !.." - diye...

5 Kasım 1945

Çiçekli badem ağaçlarını unut.
Değmez,
bu bahiste
geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı.
Islak saçlarını güneşte kurut :
olgun meyvelerin baygınlığıyla pırıldasın
nemli, ağır kızıltılar...
Sevgilim, sevgilim,
mevsim
sonbahar...

12 Kasım 1945

Damardan boşanan kan gibi ılık ve uğultulu
son lodoslar esmeye başladı.
Havayı dinliyorum :
nabız yavaşladı.
Uludağ'da, zirvede kar
ve Kirezli-yaylada şahane ve şipşirin yatmış uykudadır
kırmızı kestane yapraklarının üstünde ayılar.
Ovada kavaklar soyunuyor.
İpekböceği tohumları kışlaklarına gitti gidecek,
sonbahar bitti bitecek,
nerdeyse girecek gebe-uykularına toprak.
Ve biz yine bir kış daha geçireceğiz :
büyük öfkemizin içinde
ve mukaddes ümidimizin ateşinde ısınarak...

1945 yılı Aralık ayının dördü

İlk göz göze geldiğimiz günkü elbiseni çıkar sandıktan,
giyin, kuşan,
benze bahar ağaçlarına...
Hapisten
mektubun içinde yolladığım karanfili tak saçlarına,
kaldır, öpülesi çizgilerle kırışık beyaz, geniş alnını,
böyle bir günde yılgın ve kederli değil,
ne münasebet,
böyle bir günde bir isyan bayrağı gibi güzel olmalı Nâzım Hikmetin kadını...

5 Aralık 1945

Delindi sintine,
esirler parçalamakta pırangaları.
Yıldız-poyrazdır esen,
tekneyi kayaların üstüne atacak.
Bu dünya, bu korsan gemisi batacaktır,
taş çatlasa batacak.
Ve senin alnın gibi hür, ferah ve ümitli bir âlem
kuracağız Pirâyem...

6 Aralık 1945

Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun,
meyve çağında ağacın,
serpilip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına :
- çürüyen diş, dökülen et -,
bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler.
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet...

12 Aralık 1945

Ağaçlar ovada son bir gayretle pırıldamakta :
pul pul altın
bakır
tunç ve tahta...
Öküzlerin ayakları yaş toprağa gömülüyor yumuşacık.
Ve dağlar dumana batık
kurşunî, sırılsıklam...
Tamam,
sonbahar belki bugün bitti artık.
Yaban kazları hızla gelip geçti demin
herhal İznik gölüne gidiyorlar.
Havada serin
havada is kokusu gibi bir şey :
havada kar kokusu var...

Şimdi dışarda olmak,
dörtnala sürmek dağlara doğru atı.
"- Ata binmesini de bilmezsin," - diyeceksin ama
şakayı bırak ve kıskanma,
yeni bir huy edindim hapiste :
seni sevdiğim kadar değilse de
hemen hemen ona yakın seviyorum tabiatı...
Ve ikiniz de uzaktasınız...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:37 pm

MEMLEKETİMİ SEVİYORUM

Memleketimi seviyorum :
Çınarlarında kolan vurdum, hapisanelerinde yattım.
Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.

Memleketim :
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,
kurşun kubbeler ve fabrika bacaları
benim o kendi kendinden bile gizleyerek
sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.

Memleketim.
Memleketim ne kadar geniş :
dolaşmakla bitmez, tükenmez gibi geliyor insana.
Edirne, İzmir, Ulukışla, Maraş, Trabzon, Erzurum.
Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum
ve güneye
pamuk işleyenlere gitmek için
Toroslardan bir kerre olsun geçemedim diye
utanıyorum.

Memleketim :
develer, tren, Ford arabaları ve hasta eşekler,
kavak
söğüt
ve kırmızı toprak.

Memleketim.
Çam ormanlarını, en tatlı suları ve dağ başı göllerini seven
alabalık
ve onun yarım kiloluğu
pulsuz, gümüş derisinde kızıltılarla
Bolu'nun Abant gölünde yüzer.

Memleketim :
Ankara ovasında keçiler :
kumral, ipekli, uzun kürklerin pırıldaması.
Yağlı, ağır fındığı Giresun'un.
Al yanaklı mis gibi kokan Amasya elması,
zeytin
incir
kavun
ve renk renk
salkım salkım üzümler
ve sonra karasaban
ve sonra kara sığır
ve sonra : ileri, güzel, iyi
her şeyi
hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazır
çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım
yarı aç, yarı tok
yarı esir...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:37 pm

ÖLÜME DAİR

Buyrun, oturun dostlar,
hoş gelip sefalar getirdiniz.
Biliyorum, ben uyurken
hücreme pencereden girdiniz.
Ne ince boyunlu ilâç şişesini
ne kırmızı kutuyu devirdiniz.
Yüzünüzde yıldızların aydınlığı
başucumda durup el ele verdiniz.
Buyrun oturun dostlar
hoş gelip sefalar getirdiniz.

Neden öyle yüzüme bir tuhaf bakılıyor?
Osman oğlu Hâşim.
Ne tuhaf şey,
hani siz ölmüştünüz kardeşim.
İstanbul limanında
kömür yüklerken bir İngiliz şilebine,
kömür küfesiyle beraber
ambarın dibine...

Şilebin vinci çıkartmıştı nâşınızı
ve paydostan önce yıkamıştı kıpkırmızı kanınız
simsiyah başınızı.
Kim bilir nasıl yanmıştır canınız...
Ayakta durmayın, oturun,
ben sizi ölmüş zannediyordum,
hücreme pencereden girdiniz.
Yüzünüzde yıldızların aydınlığı
hoş gelip sefalar getirdiniz...

Yayalar-köylü Yakup,
iki gözüm,
merhaba.
Siz de ölmediniz miydi?
Çocuklara sıtmayı ve açlığı bırakıp
çok sıcak bir yaz günü
yapraksız kabristana gömülmediniz miydi?
Demek ölmemişsiniz?

Ya siz?
Muharrir Ahmet Cemil?
Gözümle gördüm
tabutunuzun
toprağa indiğini.

Hem galiba
tabut biraz kısaydı boyunuzdan.
Onu bırakın Ahmet Cemil,
vazgeçmemişsiniz eski huyunuzdan,
o ilâç şişesidir
rakı şişesi değil.
Günde elli kuruşu tutabilmek için,
yapyalnız
dünyayı unutabilmek için
ne kadar çok içerdiniz...
Ben sizi ölmüş zannediyordum.
Başucumda durup el ele verdiniz,
buyrun, oturun dostlar,
hoş gelip sefalar getirdiniz...

Bir eski Acem şairi :
"Ölüm âdildir" - diyor, -
"aynı haşmetle vurur şahı fakiri."

Hâşim,
neden şaşıyorsunuz?
Hiç duymadınız mıydı kardeşim,
herhangi bir şahın bir gemi ambarında
bir kömür küfesiyle öldüğünü?...

Bir eski Acem şairi :
"Ölüm âdildir" - diyor.
Yakup,
ne güzel güldünüz, iki gözüm.
Yaşarken bir kerre olsun böyle gülmemişsinizdir...
Fakat bekleyin, bitsin sözüm.
Bir eski Acem şairi :
"Ölüm âdil..."
Şişeyi bırakın Ahmet Cemil.
Boşuna hiddet ediyorsunuz.
Biliyorum,
ölümün âdil olması için
hayatın âdil olması lâzım, diyorsunuz...

Bir eski Acem şairi...
Dostlar beni bırakıp,
dostlar, böyle hışımla
nereye gidiyorsunuz?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:37 pm

KIYAMET SURELERİ

1

ALÂMETLER SURESİ

Yedi kat yerin altından uğultular geliyor.
Çok alâmetler belirdi, vakit tamamdır.
Haram sevaboldu, sevap haramdır.
Ak kurt, kara tahtayı daha bir yol kemir,
çekin ki körükleri
ateşe girdi demir.

Çok alâmetler belirdi, vakit tamamdır.
Duyuldu kim ölüm satılıp kâr edile,
kendi kendilerin reddü inkâr edile
ve duyuldu kabuğuna tık ettiği civcivin.
Duyuldu uykusundan uyandığı
zincirinden başka kaybedecek şeyi olmayan devin.

Yedi kat yerin altından uğultular geliyor.
Medet yoktur, bakma geri.
Kantarma zapteylemez oldu beygiri.
Çıkmış üzengiden, ayağı yok mu?
Kan sızar, şâk olmuş, dudağı yok mu?
Gider, böyle gider, dahi gider
bu âteş yolların durağı yok mu?
Bu yol orda biten yoldur.
"Türabolmak ne müşküldür..."

Çekin ki körükleri
ocağa girdi demir.
Bir ateş külçesi düştü buzların ortasına.
Alâmetler belirdi, kıyamet alâmetleridir.
Haberdir, erişmekte kaynayan su galeyan noktasına.

2

TEBAHHUR SURESİ

Pehlivanlar cümle libastan soyunmuş, üryan idiler,
herbiri aşikâr etmişti zamirin.
Gök kubbe sıcaktı ve kan kokuyordu,
encam
tavı gelmiş demirin.

Vadenin irişip çattığını bildiler,
kavaklar titreşip yere eğildiler,
ve çınar ağaçları
gördüler haykıraraktan,
köklerinin yılan ölüleri gibi
koptuğunu topraktan.

Pehlivanlar cümle libastan soyunmuş, üryan idiler.
Kızıl kanatlı kuşlar kayalarda
hazırdı atlamaya.
Vadenin irişip çattığını bildiler,
kabardı, köpüklendi dalgalar
başladılar çatlamaya.

Gök kubbe sıcaktı ve kan kokuyordu.
Ve rûzigâr
yükseldi ağır ağır, çoğaldı gitgide
birikti, birikti ve ânı-vahitte
"Ah edildi derinden
yer oynadı yerinden,"
yıkıldı köprüler kemerlerinden,
yazılı taşlar kapandı yüzükoyun.

Bu dem kıyamet demidir,
bu, buhara inkılâbıdır kaynayan suyun...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:37 pm

BİR CEZAEVİNDE, TECRİTTEKİ ADAMIN
MEKTUPLARI

1

Senin adını
kol saatımın kayışına tırnağımla kazıdım.
Malum ya, bulunduğum yerde
ne sapı sedefli bir çakı var,
(bizlere âlâtı-katıa verilmez),
ne de başı bulutlarda bir çınar.
Belki avluda bir ağaç bulunur ama
gökyüzünü başımın üstünde görmek
bana yasak...
Burası benden başka kaç insanın evidir?
Bilmiyorum.
Ben bir başıma onlardan uzağım,
hep birlikte onlar benden uzak.
Bana kendimden başkasıyla konuşmak
yasak.
Ben de kendi kendimle konuşuyorum.
Fakat çok can sıkıcı bulduğumdan sohbetimi
şarkı söylüyorum karıcığım.
Hem, ne dersin,
o berbat, ayarsız sesim
öyle bir dokunuyor ki içime
yüreğim parçalanıyor.
Ve tıpkı o eski
acıklı hikâyelerdeki
yalnayak, karlı yollara düşmüş, yetim bir çocuk gibi bu yürek,
mavi gözleri ıslak
kırmızı, küçücük burnunu çekerek
senin bağrına sokulmak istiyor.
Yüzümü kızartmıyor benim
onun bu an
böyle zayıf
böyle hodbin
böyle sadece insan
oluşu.
Belki bu hâlin
fizyolojik, psikolojik filân izahı vardır.
Belki de sebep buna
bana aylardır
kendi sesimden başka insan sesi duyurmayan
bu demirli pencere
bu toprak testi
bu dört duvardır...

Saat beş, karıcığım.
Dışarda susuzluğu
acayip fısıltısı
toprak damı
ve sonsuzluğun ortasında kımıldanmadan duran
bir sakat ve sıska atıyla,
yani, kederden çıldırtmak için içerdeki adamı
dışarda bütün ustalığı, bütün takım taklavatıyla
ağaçsız boşluğa kıpkızıl inmekte bir bozkır akşamı.

Bugün de apansız gece olacaktır.
Bir ışık dolaşacak yanında sakat, sıska atın.
Ve şimdi karşımda haşin bir erkek ölüsü gibi yatan
bu ümitsiz tabiatın
ağaçsız boşluğuna bir anda yıldızlar dolacaktır.
Yine o malum sonuna erdik demektir işin,
yani bugün de mükellef bir daüssıla için
yine her şey yerli yerinde işte, her şey tamam.
Ben,
ben içerdeki adam
yine mutad hünerimi göstereceğim
ve çocukluk günlerimin ince sazıyla
suzinâk makamından bir şarkı ağzıyla
yine billâhi kahredecek dil-i nâşâdımı
seni böyle uzak,
seni dumanlı, eğri bir aynadan seyreder gibi
kafamın içinde duymak...

2

Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar.
Dışarda, bozkırın üstünde birdenbire
taze toprak kokusu, kuş sesleri ve saire...
Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar,
dışarda bozkırın üstünde pırıltılar...
Ve içerde artık böcekleriyle canlanan kerevet,
suyu donmayan testi
ve sabahları çimentonun üstünde güneş...
Güneş,
artık o her gün öğle vaktine kadar,
bana yakın, benden uzak,
sönerek, ışıldayarak
yürür...
Ve gün ikindiye döner, gölgeler düşer duvarlara,
başlar tutuşmaya demirli pencerenin camı :
dışarda akşam olur,
bulutsuz bir bahar akşamı...
İşte içerde baharın en kötü saatı budur asıl.
Velhasıl
o pul pul ışıltılı derisi, ateşten gözleriyle
bilhassa baharda ram eder kendine içerdeki adamı
hürriyet denen ifrit...
Bu bittecrübe sabit, karıcığım,
bittecrübe sabit...

3

Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldanmadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:37 pm

ŞABAN OĞLU SELİM İLE KİTABI

I

İSTANBUL'DA, BALIK PAZARI'NDA, BİR MEYHANEDE
BİR HAPİSANE MUKAYYİDİ

"- Yanarak,
yanarak parmakları şerrârelerden
insan yüreklerine dokundu bu elleri
yirmi beş senedir
yani bir rubu asır
hapisane kaleminde mukayyit kulunuzun...
İnsanoğlunun ömrü
belki lüzumundan fazla kısa
belki lüzumundan fazla uzun...
Bir tek daha içelim...
'Ağlamaktan,
ağlamaktan yine zehroldu şarabım bu gece...'"

Kalktı Bebek tramvayı Eminönü'nden.
Zifiri karanlık Balıkpazarı.
Meyhanenin camlarına yağmur yağıyor...

"- Ruhum,
'havâda yaprağa döndürdü rûzigâaar beni...'
Muallim Naci merhum...
Bu hâyı huy
bu hâyı huy neden?
Ve insanlar neden dolayı
şu tabakta yatan uskumru gibi mahzun?
Kıyamet günü
bir suali var Ezraile
hapisane kaleminde mukayyit kulunuzun...
Bir tek daha içelim...
Hiç adam asılırken gördünüz mü?
Yarın bir tane asacağız,
şafakla
şafakla beraber...
Abdülhamid
atardı Tıbbiye talebesini
Sarayburnu'ndan.
Akıntı götürmüş çuvalları
bulamadılar...
Çok adam
çok adam asıldı Hürriyette...
Eskiden köprü başında asarlardı,
bunu Sultanahmet'te...
Yağmur dinmezse ıslanacak...
Bir tek daha içelim...
İstanbul şehrinin yoktur menendi.
'Âdemin
âdemin canlar katar âbuhavâsı cânına...'
demiş,
demiş şair Nedim Efendi..."


II

ŞABAN OĞLU SELİM

Beykoz'un cam fabrikası
moderen fabrikadır.
Pencere camlarını biraz dalgalı çıkarır,
biraz çarpıksa da su bardakları,
kesme likör kadehleri harikadır...

Ustabaşı değildi Selim
büyük ustaların hünerini almıştı ama.
Onun elinden çıkan cama
gözlerin kapalı ayna dökebilirsin.
Selim daima
büyük bir sırrı çözmek
bir şeyler anlamak ister gibi bakar adama.
İnandıklarına katıksız inandı,
sevdiklerini hilesiz sevdi Selim.
Severdi pencere camlarını,
severdi lamba şişelerini,
karafakileri sever,
likör kadehlerine düşmandı...


III

KUZGUNCUK

Beykoz'da oturmalı
Beykoz'da çalışan adam.
Fakat Kuzguncuk şirin yerdir
ve gayet nefis yapar gül reçelini
pansiyoncu Madam
ve kızı Raşel...

Aynada bir kartpostal :
bir manzara Nis şehrinden.
İskemle, karyola, konsol...
Denize nazırdı pencereleri...
Güneşte tavana suların ışıltısı vurur,
karanlık şilepler geçerdi geceleri
insanı olduğu yerde
eli böğründe bırakarak...

Selim'in odası havadardı.

Kırmızı yazmalar kururdu yandaki boş arsada.
Sağda Cevdet Paşa yalısı.
Yalıda bir tavus kuşu
bir de Mebrure Hanım vardı.
Mebrure Hanım
tafta entariler giyerdi.
Çok ihtiyardı
ve mavi gözleri kördü.
Tentene işlerdi Mebrure Hanım.
Uyanır bir beyaz güle başlar,
uyurken dağıtırdı gülünü...

Merhum Cevdet Paşa yalısında
Mebrure Hanımı unutmuşlardı...

Beykoz'da oturmalı
Beykoz'da çalışan adam.
Fakat Kuzguncuk şirin yerdir.
Ve kırmızı yazmalar kuruyan boş arsadan
dünyayı zapta gidecek olan
pulsuz balıklar gibi çıplak çocukların
her akşam dinlerdi çığlıklarını Selim...


IV

KİTAP

"Kitap rüzgâr olmalı, perdeyi kaldırmalıdır,
kitap, kanber tayı olmalı Şah İsmail'in
seni sırtına alıp
devlerin üstüne saldırmalıdır.
Devler kale kapısında
devler yedi başlı ve simsiyah dururlar...
Onları mutlaka yeneceksin.
Bir duvar yıkılacak
bir bahçeye ineceksin..."

Böyle bir kitap buldu Selim :
Kara kara yazılar
beyaz kâat üstünde.
Büyücek bir el kadar
kırk yapraklı bir kitap...


V

SON VAPUR

Kalktı son vapur iskeleden.
"64" numara, pul pul karışıp yıldızlara
boş ve yorgun akıyor suyun üstünde...

Gece seslerle dolu.
Aynada : Raşel'in kolu
Selim'in eli
ve son vapurun yolu...

"- Selim, ateş gibi elin..."

Eli beyazdı,
karanlık gözleri
ve kırmızı saçları vardı Raşel'in...


VI

YİRMİ BİRİNCİ YAPRAK

"Toprağın ismiyle başlarız söze.
Sen ki topraksın
seni sevmeyi bilmeli.
Sendedir ekinimizin tohumu
ve yapılarımızın temeli.
Demirimiz ve kömürümüz sendedir.
Sendedir rüzgârların gibi geçen ömrümüz,
sendedir...
Sen ki topraksın,
durup dinlenmeden değişirsin.
Sen su damlalarında halkeyledin bizi.
Biz seni değiştirip
değiştirmedeyiz kendi kendimizi..."

Bu, yirmi birinci yapraktır.
Selim kapattı kitabı.
Hürriyetin ilk şarkısı anlamaktır.
Ve Selim,
ve Şaban oğlu Selim şarkı söylüyor...


VII

RAŞEL'İN RÜYASI

"- Hasan Ustayı çıkarmışlar işinden.
Çocukları var :
şu kadar, şu kadar...
Laz fırıncı dükkânını kapatmış,
ve Doktor Moiz
dün vurdu kendini...
Seni dinledim dinleyeli, Selim,
korkulu rüyalar görüyorum :
Şişman adamlar, kolları alabildiğine uzun,
tırnaklarında kan
omuzlarında altın çuvalları
rap, rap, yürüyorlar...
Ne çok insan öldürüyorlar, Selim,
ne çok insan öldürüyorlar..."

"- Korkma günler bizimdir,
bizimdir, Raşel'im..."


VIII

KIRKINCI YAPRAK

"Gelirken dünyaya kanla, ateşle,
çağırdılar yedi kat yerin altından
mezarlarını kazacak olanları..."

Bu kırkıncı yapraktır.
Selim kapattı kitabı.
Anladığını anlatmayan alçaktır...
Ve Selim,
ve Şaban oğlu Selim...


IX

İSTANBUL'DA, HAPİSANEDE HAPİSANE MUKAYYİDİ

"- Bugün bir hayli yolcu aldık.
Bu meyanda :
gümrük ihtilâsı,
eroin şebekesi ve Topkapı cinayeti
geldiler.
Mevcut : 727.
Kadınlar hariç.
Bugün de geçirdik vakti keraheti...
Bir misafir daha var,
onu da kaydedelim :
1328,
1328 doğumlu
Şaban oğlu...
Mirim,
ben yazarken
sen pencereden nazar et :
böyle akşam ışığında
durur
durur taştan değil
renkli camlardan yapılmış gibi Sultanahmet...
... 1328
1328 doğumlu
Şaban oğlu
Şaban oğlu Selim...
Ayaklarının üstüne basamıyor
ve sol gözü kan içinde...
Esbabını bilirim...
Mirim,
bu hâyı huy,
bu hâyı huy neden bu beldede?
Ey Fuzuli nerdesin?
Nerdesin Galip Dede?
Ey Nedim...
İstanbul şehrinin yoktur menendi.
'Âdemin
âdemin canlar katar âbuhavâsı cânına...'
demiş,
demiş şair Nedim Efendi..."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:37 pm

LODOS

Başlangıç

Kim bilir kaç milyon ton ağırlığında
ummanda çalkalanmakta su.
En yalnız dalganın üzerinde
boş bir konserve kutusu...

+ 1

Bir aydır ki hapisane geceleri böyledir :
kızgın dişi kediler
- apışları ıslak
tüyleri diken diken
enselerinde diş yerleri -
bazan kuş
bazan insan sesi çıkarıp
dolaşıyorlar
gebe kalana kadar.

Mevsim bahara yakın.
Hava lodos.
Nasıl şiddetli
nasıl sıcak esiyor...

Biz altı yüz adet
kadınsız erkeğiz.
Alınmış elimizden
doğurtmak imkânımız.
En müthiş kudretim yasak bana :
yeni bir hayat aşılamak,
bereketli bir rahimde yenmek ölümü,
yaratmak seninle beraber :
sevgilim, yasak bana etine dokunmak senin...

Mevsim bahara yakın.
Fırtına.
Lodos.
Nasıl şiddetli
nasıl sıcak esiyor...

Bir yerlerde bir cam kırıldı yine
- bu gece bu üçüncüsü -.
Hangi boş koğuşun kapısı açık kalmış,
küüüt, küt,
nasıl çarpıyor...

+ 2

Tepedelen cephesinde bir ceset,
örtülüyor altında karların,
ve başından uçan miğferi
yuvarlanıyor önünde rüzgârın...

+ 3

Fabrikanın avlusunda
elektrik ışığı,
ucunda ince bir telin
sallanıyor iki yana,
Bir kadın.
Boynu çıplak,
Uzun saçlarıyla etekleri uçarak,
atölyenin kapısında...

Rüzgâr vurdu putrellere.
Atölyenin saçağından
büyük bir buz parçası düştü yere...

+ 4

Ovaya dörtnala yaylılar iniyor :
çıngıraklar hamutlarında beygirlerin.
Ve iki yanda çırpınan muşambalarıyla
koşuyorlar gece yarısı denize doğru...

+ 5

İnce uzun kılçıklardan ibaret kalan kavak ağaçları
aydınlıktılar
mehtâbolmadığı halde.
Ve kalın
ve dallı budaklı kestaneler kımıldanıyor
- iki yana sallanıyor değil
ağır ağır yer değiştiriyor âdeta -
gidiyordu göz alabildiğine
yıldızların ışığında
yapraksız ahşap kalabalığı...
Buna rağmen bu lodos,
bu uğultu.
Buna rağmen havada
dişi bir ten kokusu
ve yüklü bir yumurtalığın sıcaklığı...
Dağlarda kar çözülüyor.
Yürüyor usareler
yapraksız dalların ucuna doğru.
Gebe.
Gebelik.
Mevsim bahara yakın
ve doğumun
- korkunç
güzel
ve sıcaktır -
günü doldu dolacak...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:38 pm

YİRMİNCİ ASRA DAİR

- Uyumak şimdi,
uyanmak yüzyıl sonra, sevgilim...

- Hayır,
kendi asrım beni korkutmuyor
ben kaçak değilim.
Asrım sefil,
asrım yüz kızartıcı,
asrım cesur,
büyük
ve kahraman.
Dünyaya erken gelmişim diye kahretmedim hiçbir zaman.
Ben yirminci asırlıyım
ve bununla övünüyorum,
Bana yeter
yirminci asırda olduğum safta olmak
bizim tarafta olmak
ve dövüşmek yeni bir âlem için...

- Yüz yıl sonra, sevgilim...

- Hayır, her şeye rağmen daha evvel.
Ve ölen ve doğan
ve son gülenleri güzel gülecek olan yirminci asır
(benim şafak çığlıklarıyla sabaha eren müthiş gecem)
senin gözlerin gibi, Hatçem,
güneşli olacaktır
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:38 pm

RUBAİLER

BİRİNCİ BÖLÜM

5

Sarılıp yatmak mümkün değil bende senden kalan hayâle.
Halbuki sen orda, şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle
ve balından mahrum edildiğim kırmızı ağzın, kocaman gözlerin gerçekten var
ve âsi bir su gibi teslim oluşun ve beyazlığın ki dokunamıyorum bile...

6

Öptü beni : "- Bunlar, kâinat gibi gerçek dudaklardır," - dedi.
"Bu ıtır senin icâdın değil, saçlarımdan uçan bahardır," - dedi.
"İster gökyüzünde seyret, ister gözlerimde :
"körler onları görmese de, yıldızlar vardır," - dedi...

7

Bu bahçe, bu nemli toprak, bu yasemin kokusu, bu mehtaplı gece
pırıldamakta devâmedecek ben basıp gidince de,
çünkü o ben gelmeden, ben geldikten sonra da bana bağlı olmadan vardı
ve bende bu aslın sureti çıktı sadece...

8

"- Paydos..." - diyecek bize bir gün tabiat anamız, -
"gülmek ağlamak bitti çocuğum..."
Ve tekrar uçsuz bucaksız başlayacak :
görmeyen, konuşmayan, düşünmeyen hayat...

9

Ayrılık yaklaşıyor her gün biraz daha,
güzelim dünya elvedâ,
ve merhaba
k â i n a t . . .

10

Balla dolu petek
yani gözlerin güneşle dolu...
Gözlerin, sevgilim, gözlerin toprak olacak yarın,
bal başka petekleri doldurmaya devâmedecek...


İKİNCİ BÖLÜM

1

"- Şarapla doldur tasını, tasın toprakla dolmadan," - dedi Hayyam.
Baktı ona gül bahçesinin yanından geçen uzun burunlu, yırtık pabuçlu adam:
"- Ben, bu nimetleri yıldızlarından çok olan dünyada açım," - dedi,
"şaraba değil, ekmek almaya bile yetmiyor param..."

3

Ömür gelip geçiyor, vakti ganimet bil uyanılmaz uykulara varmadan :
yâkut şarabı billûr kadehe doldur, seher vaktidir ey delikanlı uyan...
Perdesiz, buz gibi odasında uyandı delikanlı,
gecikmeyi affetmeyen fabrikanın canavar düdüğüydü uğuldayan...

4

Geçmiş günün hasretini çekmem
- yalnız bir yaz gecesi bir yana -
ve gözümün son mavi pırıltısı bile
gelecek günün müjdesini verecek sana...


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

1

İnsan
ya hayrandır sana, ya düşman.
Ya hiç yokmuşsun gibi unutulursun
ya bir dakka bile çıkmazsın akıldan...

2

Çürüksüz ve cam gibi berrak bir kış günü
sımsıkı etini dişlemek sıhhatli, beyaz bir elmanın.
Ey benim sevgilim, karlı bir çam ormanında nefes almanın
bahtiyarlığına benzer seni sevmek...

4

Gün iyiden iyiye ışıdı artık,
tortusu dibe çöken bir su gibi duruldu, berraklaştı ortalık.
Sevgilim, sanki seninle yüz yüze geldim birdenbire :
aydınlık, alabildiğine aydınlık...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:38 pm

KARA HABER

Erzincan'da bir kuş var
kanadında gümüş yok.
Gitti yârim gelmedi
gayrı bunda bir iş yok.
Oy, dağlar, dağlar, dağlar...
Aldı ellerine kanlı başını
karın ortasında Erzincan ağlar...
O ağlamasın da kimler ağlasın...

Kar yağar lapa lapa
tipidir gelir geçer...
Yan yana sırtüstü yatan ölüler
akşam olur tandıramaz
ateşini yandıramaz...

Gün ağarır, şafak söker
kimsecikler gitmez suya.
Ezilmiş başlarıyla ölüler
vardılar uyanılmaz uykuya.

Ses edip geceye beyaz taşından
kışlanın saati çaldı ikiyi.
Ne çabuk, lahzada bitti yaşamak.
Kimisi altı aylık,
kiminin sakalı ak,
kimi on üç, on dört yaşında;
kimi yola gidecek,
kimisi mektup bekler
yan yana sırtüstü yatan ölüler...

Yayıkta yağ vardı, dövülemedi,
ak peynir torbaya koyulamadı,
hasret gitti ölüler
dünyaya doyulamadı...

Uyanıp kaçamadılar,
kuş olup uçamadılar,
açıldı kuyular kimse inemez.
Erzincan beygiri rahvandır amma
ölüler ata binemez
yan yana sırtüstü yatan ölüler
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:38 pm

DÜNYANIN EN TUHAF MAHLUKU

Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
- demeğe de dilim varmıyor ama -
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:38 pm

YAŞAMAYA DAİR

1

Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi meselâ,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani, o derecede, öylesine ki,
meselâ, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut, kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel, en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak, yani ağır bastığından.

1947

YAŞAMAYA DAİR

2

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki, hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla beraber yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgârıyla
yani, duvarın arkasındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerde olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

1948

YAŞAMAYA DAİR

3

Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani, bu koskocaman dünyamız.

Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hattâ bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:38 pm

ANGİNA PEKTORİS

Yarısı burdaysa kalbimin
yarısı Çin'dedir, doktor.
Sarınehre doğru akan
ordunun içindedir.

Sonra, her şafak vakti, doktor,
her şafak vakti kalbim
Yunanistan'da kurşuna diziliyor.

Sonra, bizim burda mahkûmlar uykuya varıp
revirden el ayak çekilince
kalbim Çamlıca'da bir harap konaktadır
her gece,
doktor.

Sonra, şu on yıldan bu yana
benim, fakir milletime ikrâm edebildiğim
bir tek elmam var elimde, doktor,
bir kırmızı elma :
kalbim...

Ne arteryo skleroz, ne nikotin, ne hapis,
işte bu yüzden, doktorcuğum, bu yüzden
bende bu angina pektoris...

Bakıyorum geceye demirlerden
ve iman tahtamın üstündeki baskıya rağmen
kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:38 pm

HAPİSTE YATACAK OLANA BAZI ÖĞÜTLER

Dünyadan memleketinden insandan
umudun kesik değil diye
ipe çekilmeyip de
atılırsan içeriye
yatarsan on yıl on beş yıl
daha da yatacağından başka
sallansaydım ipin ucunda
bir bayrak gibi keşke
demeyeceksin
yaşamakta ayak direyeceksin.

Belki bahtiyarlık değildir artık
boynunun borcudur fakat
düşmana inat
bir gün fazla yaşamak.

İçerde bir tarafınla yapyalnız kalabilirsin
kuyunun dibindeki taş gibi
fakat öbür tarafın
öylesine karışmalı ki dünyanın kalabalığına
sen ürpermelisin içerde
dışarda kırk günlük yerde yaprak kıpırdasa.

İçerde mektup beklemek
yanık türküler söylemek bir de
bir de gözünü tavana dikip sabahlamak
tatlıdır ama tehlikelidir.

Tıraştan tıraşa yüzüne bak
unut yaşını
koru kendini bitten
bir de bahar akşamlarından.

Bir de ekmeği
son lokmasına dek yemeyi
bir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman.

Bir de kim bilir
sevdiğin kadın seni sevmez olur
ufak iş deme
yemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir
içerdeki adama.

İçerde gülü bahçeyi düşünmek fena
dağları deryaları düşünmek iyi
durup dinlenmeden okumayı yazmayı
bir de dokumacılığı tavsiye ederim sana
bir de ayna dökmeyi.

Yani içerde on yıl on beş yıl
daha da fazlası hattâ
geçirilmez değil
geçirilir
kararmasın yeter ki
sol memenin altındaki cevahir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:38 pm

ELLERİNİZE VE YALANA DAİR

Bütün taşlar gibi vekarlı,
hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli,
bütün yük hayvanları gibi battal, ağır
ve aç çocukların dargın yüzlerine benziyen elleriniz.

Arılar gibi hünerli, hafif,
sütlü memeler gibi yüklü,
tabiat gibi cesur
ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin altında gizliyen elleriniz.

Bu dünya öküzün boynuzunda değil,
bu dünya ellerinizin üstünde duruyor.

Ve insanlar, ah, benim insanlarım,
yalanla besliyorlar sizi,
halbuki açsınız,
etle, ekmekle beslenmeğe muhtaçsınız.
Ve beyaz bir sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya,
göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan.

İnsanlar, ah, benim insanlarım,
hele Asya'dakiler, Afrika'dakiler,
Yakın Doğu, Orta Doğu, Pasifik adaları
ve benim memleketlilerim,
yani bütün insanların yüzde yetmişinden çoğu,
elleriniz gibi ihtiyar ve dalgınsınız,
elleriniz gibi meraklı, hayran ve gençsiniz.

İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
Avrupalım, Amerikalım benim,
uyanık, atak ve unutkansın ellerin gibi,
ellerin gibi tez kandırılır,
kolay atlatılırsın...


İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
duvarda afiş, sütunda ilan yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
söz yalan söylüyorsa,
renk yalan söylüyorsa,
ses yalan söylüyorsa,
ellerinizden geçinen
ve ellerinizden başka her şey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgân saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:39 pm

JAPON BALIKÇISI

Denizde bir bulutun öldürdüğü
Japon balıkçısı genç bir adamdı.
Dostlarından dinledim bu türküyü
Pasifik'te sapsarı bir akşamdı.

Balık tuttuk yiyen ölür.
Elimize değen ölür.
Bu gemi bir kara tabut,
lumbarından giren ölür.

Balık tuttuk yiyen ölür,
birden değil, ağır ağır,
etleri çürür, dağılır.
Balık tuttuk yiyen ölür.

Elimize değen ölür.
Tuzla, güneşle yıkanan
bu vefalı, bu çalışkan
elimize değen ölür.
Birden değil, ağır ağır,
etleri çürür, dağılır.
Elimize değen ölür...

Badem gözlüm beni unut.
Bu gemi bir kara tabut,
lumbarından giren ölür.
Üstümüzden geçti bulut.

Badem gözlüm beni unut.
Boynuma sarılma, gülüm,
benden sana geçer ölüm.
Badem gözlüm beni unut.

Bu gemi bir kara tabut.
Badem gözlüm beni unut.
Çürük yumurtadan çürük,
benden yapacağın çocuk.
Bu gemi bir kara tabut.
Bu deniz bir ölü deniz.
İnsanlar ey, nerdesiniz?
Nerdesiniz
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:39 pm

KIZÇOCUĞU

Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.

Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.

Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.

Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:39 pm

SOFRA

Şu Varna deli etti beni,
divâne etti.
Sofrada domates, yeşil biber, kalkan tavası,
radyoda "Ha uşaklar!" Karadeniz havası,
rakı kadehte aslan sütü, anason,
uy anason kokusu!
Ahbapça, kardeşçe konuşulan dilim...
A be islâh be, islâh be hâlim...
Şu Varna deli etti beni
divâne etti...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:39 pm

CEVİZ AĞACI

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:39 pm

SON OTOBÜS

Gece yarısı. Son otobüs.
Biletçi kesti bileti.
Beni ne bir kara haber bekliyor evde,
ne rakı ziyafeti.
Beni ayrılık bekliyor.
Yürüyorum ayrılığa korkusuz
ve kedersiz.

İyice yaklaştı bana büyük karanlık.
Dünyayı telâşsız, rahat
seyredebiliyorum artık.
Artık şaşırtmıyor beni dostun kahpeliği,
elimi sıkarken sapladığı bıçak.
Nafile, artık kışkırtamıyor beni düşman.
Geçtim putların ormanından
baltalayarak
ne de kolay yıkılıyorlardı.
Yeniden vurdum mihenge inandığım şeyleri,
çoğu katkısız çıktı çok şükür.
Ne böylesine pırıl pırıl olmuşluğum vardı,
ne böylesine hür.

İyice yaklaştı bana büyük karanlık.
Dünyayı telâşsız, rahat
seyredebiliyorum artık.
Bakınıyorum başımı kaldırıp işten,
karşıma çıkıveriyor geçmişten
bir söz
bir koku
bir el işareti.

Söz dostça
koku güzel,
el eden sevgilim.
Kederlendirmiyor artık beni hâtıraların dâveti.
Hâtıralardan şikâyetçi değilim.
Hiçbir şeyden şikâyetim yok zaten,
yüreğimin durup dinlenmeden
kocaman bir diş gibi ağrımasından bile.

İyice yaklaştı bana büyük karanlık.
Artık ne kibri nâzırın, ne kâtibinin şakşağı.
Tas tas ışık dökünüyorum başımdan aşağı,
güneşe bakabiliyorum gözüm kamaşmadan.
Ve belki, ne yazık,
hattâ en güzel yalan
beni kandıramıyor artık.
Artık söz sarhoş edemiyor beni,
ne başkasınınki, ne kendiminki.

İşte böyle gülüm,
iyice yaklaştı bana ölüm.
Dünya, her zamankinden güzel, dünya.
Dünya, iç çamaşırlarım, elbisemdi,
başladım soyunmağa.
Bir tiren penceresiydim,
bir istasyonum şimdi.
Evin içerisiydim,
şimdi kapısıyım kilitsiz.
Bir kat daha seviyorum konukları.
Ve sıcak her zamankinden sarı,
kar her zamankinden temiz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:39 pm

SEBASTİAN BAH'IN
1 NUMARALI DOMİNÖR KONÇERTOSU

Güz sabahı üzüm bağında
sıra sıra, büklüm büklüm kütüklerin tekrarı,
kütüklerde salkımların,
salkımlarda tanelerin,
tanelerde aydınlığın.

Geceleyin çok büyük, çok beyaz evde
her birinde ayrı ışık
pencerelerin tekrarı.

Yağan bütün yağmurların tekrarı,
toprağa, ağaca, denize,
elime, yüzüme, gözüme
ve camda ezilen damlalar.

Günlerimin tekrarı,
birbirine benzeyen,
benzemeyen günlerimin.

Örülen örgüdeki tekrar,
yıldızlı gökyüzündeki tekrar,
ve bütün dillerde "seviyorum"un tekrarı,
ve yapraklarda ağacın tekrarı,
ve her ölüm döşeğinde acısı tez biten
yaşamanın.

Yağan kardaki tekrar,
incecikten yağan karda,
lapa lapa yağan karda,
buram buram yağan karda,
esen tipide savrularak
ve yolumu kesen kardaki tekrar.
Çocuklar koşuyor avluda,
avluda koşuyor çocuklar.
İhtiyar bir kadın geçiyor sokaktan,
sokaktan ihtiyar bir kadın geçiyor,
geçiyor sokaktan ihtiyar bir kadın.

Geceleyin çok büyük, çok beyaz evde
her birinde ayrı ışık
pencerelerin tekrarı.

Salkımlarda tanelerin,
tanelerde aydınlığın.

Yürümek iyiye, haklıya, doğruya
dövüşmek yolunda iyinin, haklının, doğrunun
zaptetmek iyiyi, haklıyı, doğruyu.

Sessiz gözyaşın ve gülümsemen, gülüm,
hıçkırıkların ve kahkahan, gülüm,
pırıl pırıl beyaz dişli kahkahanın tekrarı.

Güz sabahı üzüm bağında
sıra sıra, büklüm büklüm kütüklerin tekrarı
kütüklerde salkımların
salkımlarda tanelerin
tanelerde aydınlığın
aydınlıkta yüreğimin.

Tekrardaki mucize gülüm,
tekrarın tekrarsızlığı..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:39 pm

MASALLARIN MASALI

Su başında durmuşuz
çınarla ben.
Suda suretimiz çıkıyor
çınarla benim.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınarla bana.

Su başında durmuşuz
çınarla ben, bir de kedi.
Suda suretimiz çıkıyor
çınarla benim bir de kedinin.
Suyun şavkı vuruyor bize
çınara, bana, bir de kediye.

Su başında durmuşuz
çınar, ben, kedi, bir de güneş.
Suda suretimiz çıkıyor
çınarın, benim, kedinin, bir de güneşin.
Suyun şavkı vuruyor bize
çınara, bana, kediye, bir de güneşe.

Su başında durmuşuz
çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın, benim, kedinin, güneşin, bir de ömrümüzün.
Suyun şavkı vuruyor bize
çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.

Su başında durmuşuz.
Önce kedi gidecek
kaybolacak suda sureti.
Sonra ben gideceğim
kaybolacak suda suretim.
Sonra çınar gidecek
kaybolacak suda sureti.
Sonra su gidecek
güneş kalacak,
sonra o da gidecek.

Su başında durmuşuz
çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.
Su serin,
çınar ulu,
ben şiir yazıyorum,
kedi uyukluyor,
güneş sıcak,
çok şükür yaşıyoruz.
Suyun şavkı vuruyor bize
çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Forum Yöneticisi
Şaşkın
Şaşkın



Erkek
Mesaj Sayısı : 1164
Yaş : 35
Nerden : Giresun
Job/hobbies : Koşmak
Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing
Kayıt tarihi : 13/07/07

Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Empty
MesajKonu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri   Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri EmptyPtsi Ağus. 13, 2007 3:39 pm

KEDERLENİYORUM

Bir Üsküdar balkonunda guruba karşı demlenir gibi
bir akşamüstü, Laypzig'te, tramvay durağında
tadını çıkara çıkara, yudum yudum
kederleniyorum
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : 1, 2  Sonraki
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Giresun Üniversitesi Öğrencileri Paylaşım Alanı :: Genel Kültür :: Şiirler-
Buraya geçin: