| | Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:32 pm | |
| Açlık Ordusu Yürüyor
..................................Açlık ordusu yürüyor ..................................yürüyor ekmeğe doymak için ..................................ete doymak için ..................................kitaba doymak için ..................................hürriyete doymak için. Yürüyor köprüler geçerek kıldan ince kılıçtan keskin ..................................yürüyor demir kapıları yırtıp kale duvarlarını yıkarak ..................................yürüyor ayakları kan içinde. ..................................Açlık ordusu yürüyor ..................................adımları gök gürültüsü ..................................türküleri ateşten ..................................bayrağında umut ..................................umutların umudu bayrağında. ..................................Açlık ordusu yürüyor ..................................şehirleri omuzlarında taşıyıp ..................................daracık sokakları karanlık evleriyle şehirleri ..................................fabrika bacalarını ..................................paydostan sonralarının tükenmez yorgunluğunu taşıyarak. ..................................Açlık ordusu yürüyor ..................................ayı ini köyleri ardınca çekip götürüp ..................................ve topraksızlıktan ölenleri bu koskoca toprakta. ..................................Açlık ordusu yürüyor ..................................yürüyor ekmeksizleri ekmeğe doyurmak için ..................................hürriyetsizleri hürriyete doyurmak için açlık ordusu yürüyor ..................................yürüyor ayakları kan içinde
..................................Nazım Hikmet Ran | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:32 pm | |
| Asya Afrika Yazarlarına
........................................Kardeşleri m ........................................bakmayın sarı saçlı olduğuma .......................................ben Asyalıyım ........................................bakmayın mavi gözlü olduğuma ........................................ben Afrikalıyım ........................................ağaçlar kendi dibine gölge vermez benim orda .................................................. ............................ sizin ordakiler gibi tıpkı ........................................benim orda arslanın ağzındadır ekmek .................................................. .......... ejderler yatar başında çeşmelerin ........................................ ....................ve ölünür benim orda ellisine basılmadan ........................................ .....................................sizin ordaki gibi tıpkı ........................................bakmayın sarı saçlı olduğuma ........................................ben Asyalıyım ........................................bakmayın mavi gözlü olduğuma ........................................ben Afrikalıyım ........................................okuyup yazma bilmez yüzde :-):-):-):-)eni benimkilerin ........................................şiirler gezer ağızdan ağıza türküleşerek ........................................şiirler bayraklaşabilir benim orda ........................................ ..............................sizin ordaki gibi ........................................kardeşleri m ........................................sıska öküzün yanına koşulup şiirlerimiz .................................................. ................................... toprağı sürebilmeli ........................................pirinç tarlalarında bataklığa girebilmeli ........................................ .............................................dizle rine kadar ........................................bütün soruları sorabilmeli ........................................bütün ışıkları derebilmeli ........................................yol başlarında durabilmeli .................................................. .................kilometre taşları gibi şiirlerimiz ........................................yaklaşan düşmanı herkesten önce görebilmeli ........................................cengelde tamtamlara vurabilmeli ........................................ve yeryüzünde tek esir yurt tek esir insan ........................................gökyüzünde atomlu tek bulut kalmayıncaya kadar ........................................malı mülkü aklı fikri canı neyi varsa verebilmeli ........................................ ......................................büyük hürriyete şiirlerimiz ........................................ Nazım Hikmet Ran | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:32 pm | |
| Ben Senden Önce Ölmek İsterim
..........................Ben ..........................senden önce ölmek isterim. ..........................Gidenin arkasından gelen ..........................gideni bulacak mi zannediyorsun? ..........................Ben zannetmiyorum bunu. ..........................İyisi mi, ..........................beni yaktırırsın, ..........................odanda ocağın ..........................üstüne korsun ..........................içinde bir kavanozun. ..........................Kavanoz camdan olsun, ..........................şeffaf, ..........................beyaz camdan olsun ..........................ki içinde beni görebilesin ..........................Fedakârlığımı anlıyorsun: ..........................vazgeçtim toprak olmaktan, ..........................vazgeçtim çiçek olmaktan ..........................senin yanında kalabilmek için. ..........................Ve toz oluyorum ..........................yaşıyorum yanında senin. ..........................Sonra, sende ölünce ..........................kavanozuma gelirsin. ..........................Ve orada beraber yaşarız ..........................külümün içinde külün ..........................ta ki bir savruk gelin ..........................yahut vefasız bir torun ..........................bizi ordan atana kadar... ..........................Ama ..........................biz ..........................o zamana kadar ..........................o kadar karışacağız ki birbirimize, ..........................atıldığımız çöplükte bile ..........................zerrelerimiz ..........................yan yana düşecek. ..........................Toprağa beraber dalacağız. ..........................Ve bir gün yabani bir çiçek ..........................bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse ..........................sapında muhakkak iki çiçek açacak: ..........................biri ..........................sen ..........................biri de ..........................ben. ..........................Ben ..........................daha olumlu düşünüyorum ..........................Ben daha bir çocuk doğuracağım ..........................Hayat taşıyor içimden. ..........................Kaynıyor kanım. ..........................Yaşayacağım, ama çok, pek çok, ..........................ama sen de beraber. ..........................Ama ölüm de korkutmuyor beni. ..........................Yalnız pek sevimsiz buluyorum ..........................bizim cenaze şeklini. ..........................Ben ölünceye kadar da ..........................Bu düzelir herhalde. ..........................Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde? ..........................İçimden bir şey: ..........................belki diyor. .......................... .......................... Nazım Hikmet Ran | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:32 pm | |
| Beş Satırla
..........................Annelerin ninnilerinden ..........................spikerin okuduğu habere kadar, ..........................yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı, ..........................anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık, ..........................anlamak gideni ve gelmekte olanı.
.......................... Nazım Hikmet Ran | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:32 pm | |
| Beyazıt Meydanındaki Ölü
.................................Bir ölü yatıyor .................................on dokuz yaşında bir delikanlı .................................gündüzleri güneşte .................................geceleri yıldızların altında .................................İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda.
.................................Bir ölü yatıyor .................................ders kitabı bir elinde .................................bir elinde başlamadan biten rüyası .................................bin dokuz yüz altmış yılı Nisanında .................................İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda.
.................................Bir ölü yatıyor .................................vurdular .................................kurşun yarası .................................kızıl karanfil gibi açmış alnında .................................İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda.
.................................Bir ölü yatacak .................................toprağa şıp şıp damlayacak kanı .................................silâhlı milletimin hürriyet türküleriyle gelip .................................zaptedene kadar .................................büyük meydanı
................................. Nazım Hikmet Ran | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:32 pm | |
| Bir Ayrılış Hikayesi
...........................Erkek kadına dedi ki: ...........................-Seni seviyorum, ...........................ama nasıl, ...........................avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp ...........................parmaklarımı kanatarak ...........................kırasıya ...........................çıldırasıya... ...........................Erkek kadına dedi ki: ...........................-Seni seviyorum, ...........................ama nasıl, ...........................kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz, ...........................yüzde yüz, yüzde bin beş yüz, ...........................yüzde hudutsuz kere yüz... ...........................Kadın erkeğe dedi ki: ...........................-Baktım ...........................dudağımla, yüreğimle, kafamla; ...........................severek, korkarak, eğilerek, ...........................dudağına, yüreğine, kafana. ...........................Şimdi ne söylüyorsam ...........................karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana.. ...........................Ve ben artık ...........................biliyorum: ...........................Toprağın - ...........................yüzü güneşli bir ana gibi - ...........................en son en güzel çocuğunu emzirdiğini.. ...........................Fakat neyleyim ...........................saçlarım dolanmış ...........................ölmekte olan parmaklarına ...........................başımı kurtarmam kabil ...........................değil! ...........................Sen ...........................yürümelisin, ...........................yeni doğan çocuğun ...........................gözlerine bakarak.. ...........................Sen ...........................yürümelisin, ...........................beni bırakarak... ...........................Kadın sustu. ...........................SARILDILAR ...........................Bir kitap düştü yere... ...........................Kapandı bir pencere... ...........................AYRILDILAR...
...........................Nazım Hikmet Ran | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:32 pm | |
| Bir Cezaevinde, Tecritteki Adamın Mektupları 1 .................................................. Senin adını .................................................. kol saatımın kayışına tırnağımla kazıdım. .................................................. Malum ya, bulunduğum yerde .................................................. ne sapı sedefli bir çakı var, .................................................. (bizlere âlâtı-katıa verilmez) , .................................................. ne de başı bulutlarda bir çınar. .................................................. Belki avluda bir ağaç bulunur ama .................................................. gökyüzünü başımın üstünde görmek .................................................. bana yasak... .................................................. Burası benden başka kaç insanın evidir? .................................................. Bilmiyorum. .................................................. Ben bir başıma onlardan uzağım, .................................................. hep birlikte onlar benden uzak. .................................................. Bana kendimden başkasıyla konuşmak .................................................. yasak. .................................................. Ben de kendi kendimle konuşuyorum. .................................................. Fakat çok can sıkıcı bulduğumdan sohbetimi .................................................. şarkı söylüyorum karıcığım. .................................................. Hem, ne dersin, .................................................. o berbat, ayarsız sesim .................................................. öyle bir dokunuyor ki içime .................................................. yüreğim parçalanıyor. .................................................. Ve tıpkı o eski .................................................. acıklı hikâyelerdeki .................................................. yalnayak, karlı yollara düşmüş, yetim bir çocuk gibi bu yürek, .................................................. mavi gözleri ıslak .................................................. kırmızı, küçücük burnunu çekerek .................................................. senin bağrına sokulmak istiyor. .................................................. Yüzümü kızartmıyor benim .................................................. onun bu an .................................................. böyle zayıf .................................................. böyle hodbin .................................................. böyle sadece insan .................................................. oluşu.
.................................................. Belki bu hâlin .................................................. fizyolojik, psikolojik filân izahı vardır. .................................................. Belki de sebep buna .................................................. bana aylardır .................................................. kendi sesimden başka insan sesi duyurmayan .................................................. bu demirli pencere .................................................. bu toprak testi .................................................. bu dört duvardır...
.................................................. Saat beş, karıcığım. .................................................. Dışarda susuzluğu .................................................. acayip fısıltısı .................................................. toprak damı .................................................. ve sonsuzluğun ortasında kımıldanmadan duran .................................................. bir sakat ve sıska atıyla, .................................................. yani, kederden çıldırtmak için içerdeki adamı .................................................. dışarda bütün ustalığı, bütün takım taklavatıyla .................................................. ağaçsız boşluğa kıpkızıl inmekte bir bozkır akşamı.
.................................................. Bugün de apansız gece olacaktır. .................................................. Bir ışık dolaşacak yanında sakat, sıska atın. .................................................. Ve şimdi karşımda haşin bir erkek ölüsü gibi yatan .................................................. bu ümitsiz tabiatın .................................................. ağaçsız boşluğuna bir anda yıldızlar dolacaktır. .................................................. Yine o malum sonuna erdik demektir işin, .................................................. yani bugün de mükellef bir daüssıla için .................................................. yine her şey yerli yerinde işte, her şey tamam. .................................................. Ben, .................................................. ben içerdeki adam .................................................. yine mutad hünerimi göstereceğim .................................................. ve çocukluk günlerimin ince sazıyla .................................................. suzinâk makamından bir şarkı ağzıyla .................................................. yine billâhi kahredecek dil-i nâşâdımı .................................................. seni böyle uzak, .................................................. seni dumanlı, eğri bir aynadan seyreder gibi .................................................. kafamın içinde duymak... | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:32 pm | |
| 2 .................................................. Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar. .................................................. Dışarda, bozkırın üstünde birdenbire .................................................. taze toprak kokusu, kuş sesleri ve saire... .................................................. Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar, .................................................. dışarda bozkırın üstünde pırıltılar... .................................................. Ve içerde artık böcekleriyle canlanan kerevet, .................................................. suyu donmayan testi .................................................. ve sabahları çimentonun üstünde güneş... .................................................. Güneş, .................................................. artık o her gün öğle vaktine kadar, .................................................. bana yakın, benden uzak, .................................................. sönerek, ışıldayarak .................................................. yürür... .................................................. Ve gün ikindiye döner, gölgeler düşer duvarlara, .................................................. başlar tutuşmaya demirli pencerenin camı: .................................................. dışarda akşam olur, .................................................. bulutsuz bir bahar akşamı... .................................................. İşte içerde baharın en kötü saatı budur asıl. .................................................. Velhasıl .................................................. o pul pul ışıltılı derisi, ateşten gözleriyle .................................................. bilhassa baharda ram eder kendine içerdeki adamı .................................................. hürriyet denen ifrit... .................................................. Bu bittecrübe sabit, karıcığım, .................................................. bittecrübe sabit... | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:33 pm | |
| 3 .................................................. Bugün pazar. .................................................. Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar. .................................................. Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak .................................................. bu kadar mavi .................................................. bu kadar geniş olduğuna şaşarak .................................................. kımıldanmadan durdum. .................................................. Sonra saygıyla toprağa oturdum, .................................................. dayadım sırtımı duvara. .................................................. Bu anda ne düşmek dalgalara, .................................................. bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım. .................................................. Toprak, güneş ve ben... .................................................. Bahtiyarım...
.................................................. Nazım Hikmet Ran | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:33 pm | |
| Nazım HİKMET bir başka şairdir. ben ondan ölümünenefret ederdim. hakkında hiç bir şey bilmeden sadece dışarıdan duyduklarımla onu yargılardım bir gün geldi onun bir şiirini okudum ve o gün onu tanımaya karar verdim. nazım aslında bahsedildiği gibi bir vatan haini değil vatan şairiymiş. onu sevmemi tanımaya ihtiyaç duymamı sağlayan şiirini sizinle paylaşmak istiyorum... Vatan Haini / Nazım Hikmet
"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ. Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet. Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ." Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla, bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un 66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira. "Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim. Vatan çiftliklerinizse, kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan, vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan, vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın, fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan, vatan tırnaklarıysa ağalarınızın, vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa, ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan, vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa, vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan, ben vatan hainiyim. Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla : Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ. | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:33 pm | |
| Umut işler atom reaktörleri işler yapma aylar doğar güneş doğarken ve güneş doğarken çöp kamyonları ölüleri toplar kaldırımlardan işsiz ölüleri aç ölüleri
işler atom reaktörleri işler yapma aylar geçer güneş doğarken ve güneş doğarken köylü aile erkek kadın eşek ve karasaban saban koşulu eşekle kadın toprağı sürerler toprak bir avuç
işler atom reaktörleri işler yapma aylar geçer güneş doğarken ve güneş doğarken ölür bir çocuk ölür bir japon çocuğu hiroşima'da on iki yaşında ve numaralı ve ne boğmacadan ne menenjitten ölür bin dokuzyüz elli sekiz de ölür bir japon çocuğu hiroşima'da dokuzyüz kırkbeş te doğduğu için
işler atom reaktörleri işler .......... ..........
NAZIM HİKMET RAN | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:34 pm | |
| MAVİ GÖZLÜ DEV, MİNNACIK KADIN VE HANIMELLERİ
O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Kadının hayali minnacık bir evdi, bahçesinde ebruliii hanımeli açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev. Ve elleri öyle büyük işler için hazırlanmıştı ki devin, yapamazdı yapısını, çalamazdı kapısını bahçesinde ebruliiii hanımeli açan evin.
O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Mini minnacıktı kadın. Rahata acıktı kadın yoruldu devin büyük yolunda. Ve elveda! deyip mavi gözlü deve, girdi zengin bir cücenin kolunda bahçesinde ebruliiii hanımeli açan eve.
Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev, dev gibi sevgilere mezar bile olamaz : bahçesinde ebruliiiii hanımeli açan ev.. N.H.RAN | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:34 pm | |
| Bir Ayrılış Hikayesi
Erkek kadına dedi ki: -Seni seviyorum, ama nasıl? avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp parmaklarımı kanatarak kırasıya, çıldırasıya... Erkek kadına dedi ki: -Seni seviyorum, ama nasıl? kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz, yüzde yüz, yüzde bin beşyüz yüzde hudutsuz kere yüz... Kadın erkeğe dedi ki: -Baktım dudağımla, yüreğimle, kafamla; severek, korkarak, eğilerek, dudağına, yüreğine, kafana. Şimdi ne söylüyorsam karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana... Ve artık biliyorum: Toprağın Yüzü güneşli bir ana gibi En son, en güzel çocuğunu emzirdiğini... Fakat neyleyim saçlarım dolanmış ölmekte olanın parmaklarına başımı kurtarmam kâbil değil! Sen yürümelisin, yeni doğan çocuğun gözlerine bakarak... Sen yürümelisin, beni bırakarak... Kadın sustu. SARILDILAR Bir kitap düştü yere... Kapandı bir pencere... AYRILDILAR...
Nazım Hikmet | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:34 pm | |
| ölüme dair...Buyrun, oturun dostlar,Hoş gelip sefalar getirdiniz. Biliyorum, ben uyurken, Hücreme pencereden girdiniz. Ne ince boyunlu ilaç şişesini, Ne kırmızı kutuyu devirdiniz. Yüzünüzde yıldızların aydınlığı, Başucumda durup el ele verdiniz. Buyrun oturun dostlar, Hoş gelip sefalar getirdiniz.
Neden öyle yüzüme bir tuhaf bakılıyor? Osman oğlu Hâşim. Ne tuhaf şey, Hani siz ölmüştünüz kardeşim. İstanbul limanında, Kömür yüklerken bir İngiliz şilebine, Kömür küfesiyle beraber, Ambarın dibine...
Şilebin vinci çıkartmıştı naşınızı, ve paydostan önce yıkamıştı,kıpkırmızı kanınız simsiyah başınızı. Kim bilir nasıl yanmıştır canınız. Ayakta durmayın, oturun, Ben sizi ölmüş zannediyordum. Hücreme pencereden girdiniz,. Yüzünüzde yıldızların aydınlığı, Hoş gelip sefalar getirdiniz...
Yayalar,köylü Yakup, iki gözüm, merhaba. Siz de ölmediniz miydi? Çocuklara sıtmayı ve açlığı bırakıp, Çok sıcak bir yaz günü, Yapraksız kabristana gömülmediniz miydi? Demek ölmemişsiniz?
Ya siz? Muharrir Ahmet Cemil? Gözümle gördüm,tabutunuzun toprağa indiğini.
Hem galiba, Tabut biraz kısaydı boyunuzdan. Onu bırakın Ahmet Cemil, vazgeçmemişsiniz eski huyunuzdan, o ilaç şişesidir, rakı şişesi değil. Günde elli kuruşu tutabilmek için, yapyalnız, dünyayı unutabilmek için, ne kadar çok içerdiniz... Ben sizi ölmüş zannediyordum. Başucumda durup el ele verdiniz. Buyrun, oturun dostlar, hoş gelip sefalar getirdiniz...
Bir eski Acem şairi, "Ölüm adildir" diyor, "Aynı haşmetle vurur şahı fakiri."
Haşim, Neden şaşıyorsunuz? Hiç duymadınız mıydı kardeşim, herhangi bir şahın bir gemi ambarında bir kömür küfesiyle öldüğünü?...
Bir eski Acem şairi, "Ölüm adildir" diyor. Yakup, ne güzel güldünüz, iki gözüm. Yaşarken bir kerre olsun böyle gülmemişsinizdir... Fakat bekleyin, bitsin sözüm. Bir eski Acem şairi, "Ölüm adil..." Şişeyi bırakın Ahmet Cemil. Boşuna hiddet ediyorsunuz. Biliyorum. Ölümün adil olması için, hayatın adil olması lazım, diyorsunuz...
Bir eski Acem şairi... Dostlar beni bırakıp, dostlar, böyle hışımla nereye gidiyorsunuz?
Nazım Hikmet RAN
| |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:34 pm | |
| dünyayı verelim çocuklara...
Dünyayı verelim çocuklara, hiç değilse bir günlüğüne, Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar. Oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında, Dünyayı çocuklara verelim...
Kocaman bir elma gibi verelim,sıcacık bir ekmek somunu gibi, Hiç değilse bir günlüğüne doysunlar. Dünyayı çocuklara verelim... Bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı.
Çocuklar dünyayı alacak elimizden, Ölümsüz ağaçlar dikecekler...
Nazım Hikmet RAN | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:35 pm | |
| geliyor sıram...Geliyor sıram, Ansızın atlayacağım boşluğa. Ne çürüyen etimden haberim olacak, Ne gözlerimin çukurunda dolaşan böceklerden.
Durup dinlenmeden ölümü düşünüyorum, Sıram yakın demek. Nazım Hikmet RAN | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:35 pm | |
| ...iyimser adam... Çocukken sineklerin kanadını koparmadı, Teneke bağlamadı kedilerin kuyruğuna, Kibrit kutularına hapsetmedi hamamböceklerini, Karınca yuvalarını bozmadı. Büyüdü, Bütün bu işleri ona ettiler. Ölürken başucundaydım. Bir şiir oku dedi, Güneş üstüne, deniz üstüne, Atom kazanlarıyla yapma aylar üstüne, Yüceliği üstüne insanlığın, Nazım Hikmet Ran | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:35 pm | |
| SALKIMSÖĞÜT
Akıyordu su gösterip aynasında söğüt ağaçlarını. Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını! Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere! Birden bire kuş gibi vurulmuş gibi kanadından yaralı bir atlı yuvarlandı atından! Bağırmadı, gidenleri geri çağırmadı, baktı yalnız dolu gözlerle uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!
Ah ne yazık! Ne yazık ki ona dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak, beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak!
Nal sesleri sönüyor perde perde, atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!
Atlılar atlılar kızıl atlılar, atları rüzgâr kanatlılar! Atları rüzgâr kanat... Atları rüzgâr... Atları... At...
Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!
Akar suyun sesi dindi. Gölgeler gölgelendi renkler silindi. Siyah örtüler indi mavi gözlerine, sarktı salkımsöğütler sarı saçlarının üzerine!
Ağlama salkımsöğüt ağlama, Kara suyun aynasında el bağlama! el bağlama! ağlama!
| |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:35 pm | |
| BAHRİ HAZER
Ufuklardan ufuklara ordu ordu köpüklü mor dalgalar koşuyordu; Hazer rüzgârların dilini konuşuyor balam, konuşup coşuyordu! Kim demiş "çört vazmi!" Hazer ölü bir göle benzer! Uçsuz bucaksız başı boş tuzlu bir sudur Hazer! Hazerde dost gezer, e.....y!.. düşman gezer!
Dalga bir dağdır kayık bir geyik! Dalga bir kuyu kayık bir kova! Çıkıyor kayık iniyor kayık, devrilen bir atın sırtından inip, şahlanan bir ata biniyor kayık!
Ve Türkmen kayıkçı dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş. Başında kocaman kara bir papak; bu papak değil : tüylü bir koyunu karnından yarıp geçirmiş başına! Koyunun tüyleri düşmüş kaşına!
Çıkıyor kayık iniyor kayık
Ve kayıkçı "Türkmenistanlı bir Buda heykeli" gibi dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş, fakat, sanma ki Hazerin karşısında elpençe divan durmuş! O bir Buda heykelinin taştan sükûnu gibi kendinden emin dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş.
Bakmıyor kayığa sarılan sulara! Bakmıyor çatlayıp yarılan sulara!
Çıkıyor kayık iniyor kayık , devrilen bir atın sırtından inip şahlanan bir ata biniyor kayık!
- Yaman esiyor be karayel yaman! Sakın özünü Hazerin hilesinden aman! Aman oyun oynamasın sana rüzgâr!
- Aldırma anam ne çıkar? Ne çıkar kudurtsun karayel suları, Hazerde doğanın Hazerdir mezarı!
[size=16]Çıkıyor kayık iniyor kayık çıkıyor ka... iniyor ka... Çık... in... çık ...[/size] | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:35 pm | |
| KEREM GİBİ
Hava kurşun gibi ağır!! Bağır bağır bağır bağırıyorum. Koşun kurşun erit- -meğe çağırıyorum...
O diyor ki bana : - Sen kendi sesinle kül olursun ey! Kerem gibi yana yana... "Deeeert çok, hemdert yok" Yürek- -lerin kulak- -ları sağır... Hava kurşun gibi ağır...
Ben diyorum ki ona : - Kül olayım Kerem gibi yana yana. Ben yanmasam sen yanmasan biz yanmasak, nasıl çıkar karan- -lıklar aydın- -lığa...
Hava toprak gibi gebe. Hava kurşun gibi ağır. Bağır bağır bağır bağırıyorum. Koşun kurşun erit- -meğe çağırıyorum..... | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:35 pm | |
| MAVİ GÖZLÜ DEV, MİNNACIK KADIN VE HANIMELLERİ
O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Kadının hayali minnacık bir evdi, bahçesinde ebruliii hanımeli açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev. Ve elleri öyle büyük işler için hazırlanmıştı ki devin, yapamazdı yapısını, çalamazdı kapısını bahçesinde ebruliiii hanımeli açan evin.
O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Mini minnacıktı kadın. Rahata acıktı kadın yoruldu devin büyük yolunda. Ve elveda! deyip mavi gözlü deve, girdi zengin bir cücenin kolunda bahçesinde ebruliiii hanımeli açan eve.
Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev, dev gibi sevgilere mezar bile olamaz : bahçesinde ebruliiiii hanımeli açan ev.. | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:35 pm | |
| ÜÇ SELVİ
Kapımın önünde üç selvi vardı. Üç selvi. Selviler rüzgârda sallanırlardı. Üç selvi. Kökleri yerde, başları yıldızlarda üç selvi. Selviler sallanırlardı rüzgârda. Üç selvi. Bir gece düşman bastı evi . Üç selvi. Yatağımda öldürüldüm ben. Üç selvi. Kesildi selviler köklerinden. Üç selvi. Artık ne kökleri yerde, başları yıldızlarda üç selvi. Selviler sallanmıyorlar rüzgârda. Üç selvi. Mermer bir ocakta parçalanmış yatıyor üç selvi. Kanlı bir baltayı aydınlatıyor üç selvi. | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:36 pm | |
| KARIMA MEKTUP
33 - 11 - 11 Bursa Hapisane
Bir tanem! Son mektubunda : "Başım sızlıyor yüreğim sersem!" diyorsun. "Seni asarlarsa seni kaybedersem;" diyorsun; "yaşıyamam!" Yaşarsın karıcığım, kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda; yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı en fazla bir yıl sürer yirminci asırlılarda ölüm acısı. Ölüm bir ipte sallanan bir ölü. Bu ölüme bir türlü razı olmuyor gönlüm. Fakat emin ol ki sevgili; zavallı bir çingenenin kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli geçirecekse eğer ipi boğazıma, mavi gözlerimde korkuyu görmek için boşuna bakacaklar Nâzıma!
Ben, alacakaranlığında son sabahımın dostlarımı ve seni göreceğim, ve yalnız yarı kalmış bir şarkının acısını toprağa götüreceğim... Karım benim! İyi yürekli, altın renkli, gözleri baldan tatlı arım benim; ne diye yazdım sana istendiğini idamımın, daha dâva ilk adımında ve bir şalgam gibi koparmıyorlar kellesini adamın. Haydi bunlara boş ver. Bunlar uzak bir ihtimal. Paran varsa eğer bana fanile bir don al, tuttu bacağımın siyatik ağrısı. Ve unutma ki daima iyi şeyler düşünmeli bir mahpusun karısı. | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:36 pm | |
| ŞEYH BEDREDDİN DESTANI'NDAN
1.
Sedirde al yeşil, dal dal Bursa ipeklisi, duvarda mavi bir bahçe gibi Kütahyalı çiniler, gümüş ibriklerde şarap, bakır lengerlerde kızarmış kuzular nar idi. Öz kardeşi Musayı ok kirişiyle boğup yani bir altın leğende kardeş kanıyla aptest alarak Çelebi Sultan Memet tahta çıkmış hünkâr idi. Çelebi hünkâr idi amma Âl Osman ülkesinde esen bir kısırlık çığlığı, bir ölüm türküsü rüzgâr idi. Köylünün göz nuru zeamet alın teri timar idi. Kırık testiler susuz su başlarında bıyık buran sipahiler var idi. Yolcu, yollarda topraksız insanın ve insansız toprağın feryadını duyar idi. Ve yolların sonu kale kapısında kılıçlar şakırdar köpüklü atlar kişner iken çarşıda her lonca kesmiş kendi pirinden ümidi tarumar idi. Velhasıl hünkâr idi, timar idi, rüzgâr idi, ahüzar idi.
2.
Bu göl İznik gölüdür. Durgundur. Karanlıktır. Derindir. Bir kuyu suyu gibi içindedir dağların.
Bizim burada göller dumanlıdırlar. Balıklarının eti yavan olur, sazlıklarından ısıtma gelir, ve göl insanı sakalına ak düşmeden ölür.
Bu göl İznik gölüdür. Yanında İznik kasabası. İznik kasabasında kırık bir yürek gibidir demircilerin örsü. Çocuklar açtır. Kurutulmuş balığa benzer kadınların memesi. Ve delikanlılar türkü söylemez.
Bu kasaba İznik kasabası. Bu ev esnaf mahallesinde bir ev. Bu evde bir ihtiyar vardır Bedreddin adında. Boyu küçük sakalı büyük sakalı ak. Çekik çocuk gözleri kurnaz ve sarı parmakları saz gibi.
Bedreddin ak bir koyun postu üstüne oturmuş. Hattı talik ile yazıyor "Teshil"i. Karşısında diz çökmüşler ve karşıdan bir dağa bakar gibi bakıyorlar ona. Bakıyor : Başı tıraşlı kalın kaşlı ince uzun boylu Börklüce Mustafa. Bakıyor : Kartal gagalı Torlak Kemâl.. Bakmaktan bıkıp usanmayıp bakmağa doymıyarak İznik sürgünü Bedreddine bakıyorlar..
9.
(...) En yumuşak, en sert, en tutumlu, en cömert, en seven, en büyük, en güzel kadın : TOPRAK nerdeyse doğuracak doğuracaktı. Sıcaktı. Bulutlar doluydular. Nerdeyse tatlı bir söz gibi ilk damla düşecekti yere. Birden- -bire kayalardan dökülür gökten yağar yerden biter gibi, bu toprağın verdiği en son eser gibi Bedreddin yiğitleri şehzade ordusunun karşısına çıktılar. Dikişsiz ak libaslı baş açık yalnayak ve yalın kılıçtılar.
Mübalâğa cenk olundu.
Aydının Türk köylüleri, Sakızlı Rum gemiciler, Yahudi esnafları, on bin mülhid yoldaşı Börklüce Mustafanın düşman ormanına on bin balta gibi daldı.
Bayrakları al, yeşil, kalkanları kakma, tolgası tunç saflar pâre pâre edildi ama, boşanan yağmur içinde gün inerken akşama on binler iki bin kaldı.
Hep bir ağızdan türkü söyleyip hep beraber sulardan çekmek ağı, demiri oya gibi işleyip hep beraber, hep beraber sürebilmek toprağı, ballı incirleri hep beraber yiyebilmek, yârin yanağından gayrı her şeyde her yerde hep beraber! diyebilmek için on binler verdi sekiz binini..
Yenildiler.
Yenenler, yenilenlerin dikişsiz, ak gömleğinde sildiler kılıçlarının kanını. Ve hep beraber söylenen bir türkü gibi hep beraber kardeş elleriyle işlenen toprak Edirne sarayında damızlanmış atların eşildi nallarıyla.
Tarihsel, sosyal, ekonomik şartların zarurî neticesi bu! deme, bilirim! O dediğin nesnenin önünde kafamla eğilirim. Ama bu yürek o, bu dilden anlamaz pek. O, "hey gidi kambur felek, hey gidi kahbe devran hey," der. Ve teker teker, bir an içinde, omuzlarında dilim dilim kırbaç izleri, yüzleri kan içinde geçer çıplak ayaklarıyla yüreğime basarak geçer Aydın ellerinden Karaburun mağlûpları..
10.
Karanlıkta durdular. Sözü O aldı, dedi : "- Ayasluğ şehrinde pazar kurdular. Yine kimin dostlar yine kimin boynun vurdular?"
Yağmur yağıyordu boyuna. Sözü onlar alıp dediler ona : "- Daha pazar kurulmadı kurulacak. Esen rüzgâr durulmadı durulacak. Boynu daha vurulmadı vurulacak."
Karanlık ıslanırken perde perde belirdim onların olduğu yerde sözü ben aldım, dedim : "- Ayasluğ şehrinin kapısı nerde? Göster geçeyim! Kalesi var mı? Söyle yıkayım! Baç alırlar mı? De ki vermeyim!"
Sözü O aldı, dedi : "- Ayasluğ şehrinin kapısı dardır. Girip çıkılmaz. Kalesi vardır, kolay yıkılmaz. Var git al atlı yiğit var git işine!.."
Dedim : "- Girip çıkarım!" Dedim : "- Yakıp yıkarım!" Dedi : "- Yağış kesildi gün ağarıyor. Cellât Ali, Mustafayı çağırıyor! Var git al atlı yiğit var git işine!..."
(...)
14.
Yağmur çiseliyor, korkarak yavaş sesle bir ihanet konuşması gibi.
Yağmur çiseliyor, beyaz ve çıplak mürted ayaklarının ıslak ve karanlık toprağın üstünde koşması gibi.
Yağmur çiseliyor, Serezin esnaf çarşısında, bir bakırcı dükkânının karşısında Bedreddinim bir ağaca asılı.
Yağmur çiseliyor. Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir. Ve yağmurda ıslanan yapraksız bir dalda sallanan şeyhimin çırılçıplak etidir.
Yağmur çiseliyor. Serez çarşısı dilsiz, Serez çarşısı kör. Havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü Ve Serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü.
Yağmur çiseliyor. | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:36 pm | |
| KARAYILAN HİKÂYESİ
Antepliler silâhşor olur, uçan turnayı gözünden kaçan tavşanı ard ayağından vururlar ve arap kısrağının üstünde taze yeşil selvi gibi ince uzun dururlar.
Antep sıcak, Antep çetin yerdir. Antepliler silâhşor olur. Antepliler yiğit kişilerdir.
Karayılan Karayılan olmazdan önce Antep köylüklerinde ırgattı. Belki rahatsızdı, belki rahattı, bunu düşünmeye vakit bırakmıyordular, yaşıyordu bir tarla sıçanı gibi ve korkaktı bir tarla sıçanı kadar. Yiğitlik atla, silâhla, toprakla olur, onun atı, silâhı, toprağı yoktu. Boynu yine böyle çöp gibi ince ve böyle kocaman kafalıydı Karayılan Karayılan olmazdan önce.
Düşman Antep'e girince Antepliler onu korkusunu saklayan bir fıstık ağacından alıp indirdiler.
Altına bir at çekip eline bir mavzer verdiler. Antep çetin yerdir. Kırmızı kayalarda yeşil kertenkeleler. Sıcak bulutlar dolaşır havada ileri geri...
Düşman tutmuştu tepeleri, düşmanın topu vardı. Antepliler düz ovada sıkışmışlardı. Düşman şarapnel döküyordu, toprağı kökünden söküyordu. Düşman tutmuştu tepeleri. Akan : Antep'in kanıydı.
Düz ovada bir gül fidanıydı Karayılan'ın Karayılan olmazdan önceki siperi. Bu fidan öyle küçük, korkusu ve kafası öyle büyüktü ki onun, namlıya tek fişek sürmeden yatıyordu yüzükoyun.
Antep sıcak, Antep çetin yerdir. Antepliler silâhşor olur. Antepliler yiğit kişilerdir. Fakat düşmanın topu vardı. Ve ne çare, kader, düz ovayı Antepliler düşmana bırakacaklardı.
"Karayılan" olmazdan önce umurunda değildi Karayılan'ın kıyamete dek düşmana verseler Antep'i. Çünkü onu düşünmeye alıştırmadılar. Yaşadı toprakta bir tarla sıçanı gibi, korkaktı da bir tarla sıçanı kadar. Siperi bir gül fidanıydı onun, gül fidanı dibinde yatıyordu ki yüzükoyun ak bir taşın ardından kara bir yılan çıkardı kafasını. Derisi ışıl ışıl, gözleri ateşten al, dili çataldı. Birden bir kurşun gelip kafasını aldı. Hayvan devrildi kaldı.
Karayılan Karayılan olmazdan önce kara yılanın encâmını görünce haykırdı avaz avaz ömrünün ilk düşüncesini : "İbret al, deli gönlüm, demir sandıkta saklansan bulur seni, ak taş ardında kara yılanı bulan ölüm."
Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp bir tarla sıçanı kadar korkak olan, fırlayıp atlayınca ileri bir dehşet aldı Anteplileri, seğirttiler peşince. Düşmanı tepelerde yediler. Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp bir tarla sıçanı kadar korkak olana : KARAYILAN dediler.
"Karayılan der ki : Harbe oturak, Kilis yollarından kelle getirek, nerde düşman varsa orda bitirek, vurun ha yiğitler namus günüdür | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:36 pm | |
| TÜRK KÖYLÜSÜ
Topraktan öğrenip kitapsız bilendir. Hoca Nasreddin gibi ağlayan Bayburtlu Zihni gibi gülendir. Ferhad'dır Kerem'dir ve Keloğlan'dır. Yol görünür onun garip serine, analar, babalar umudu keser, kahbe felek ona eder oyunu. Çarşambayı sel alır, bir yâr sever el alır, kanadı kırılır çöllerde kalır, ölmeden mezara koyarlar onu. O, "Yunusu biçâredir baştan ayağa yâredir", ağu içer su yerine. Fakat bir kerre bir derd anlayan düşmesin önlerine ve bir kerre vakterişip "- Gayrık yeter!.." demesinler. Bunu bir dediler mi, "İsrâfil surunu urur, mahlukat yerinden durur", toprağın nabzı başlar onun nabızlarında atmağa. Ne kendi nefsini korur, ne düşmanı kayırır, "Dağları yırtıp ayırır, kayaları kesip yol eyler âbıhayat akıtmağa..." | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:36 pm | |
| DAVET
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu dâvet bizim...
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim... | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:36 pm | |
| Piraye İçin Yazılmış :
SAAT 21-22 ŞİİRLERİ
Ne güzel şey hatırlamak seni : ölüm ve zafer haberleri içinden, hapiste ve yaşım kırkı geçmiş iken...
Ne güzel şey hatırlamak seni : bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin ve saçlarında vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının... İçimde ikinci bir insan gibidir seni sevmek saadeti... Parmakların ucunda kalan kokusu sardunya yaprağının, güneşli bir rahatlık ve etin daveti : kıpkızıl çizgilerle bölünmüş sıcak koyu bir karanlık...
Ne güzel şey hatırlamak seni, yazmak sana dair, hapiste sırtüstü yatıp seni düşünmek : filânca gün, falanca yerde söylediğin söz, kendisi değil edasındaki dünya...
Ne güzel şey hatırlamak seni. Sana tahtadan bir şeyler oymalıyım yine : bir çekmece bir yüzük, ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım. Ve hemen fırlayarak yerimden penceremde demirlere yapışarak hürriyetin sütbeyaz maviliğine sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...
Ne güzel şey hatırlamak seni : ölüm ve zafer haberleri içinden, hapiste ve yaşım kırkı geçmiş iken...
23 Eylül 1945
O şimdi ne yapıyor şu anda, şimdi, şimdi? Evde mi, sokakta mı, çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı? Kolunu kaldırmış olabilir, - hey gülüm, beyaz, kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi!.. -
O şimdi ne yapıyor, şu anda, şimdi, şimdi? Belki dizinde bir kedi yavrusu var, okşuyor. Belki de yürüyordur, adımını atmak üzredir, - her kara günümde onu bana tıpış tıpış getiren sevgili, canımın içi ayaklar!.. - Ve ne düşünüyor beni mi? Yoksa ne bileyim fasulyanın neden bir türlü pişmediğini mi? Yahut, insanların çoğunun neden böyle bedbaht olduğunu mu?
O şimdi ne düşünüyor, şu anda, şimdi, şimdi?...
26 Eylül 1945
Bizi esir ettiler, bizi hapse attılar : beni duvarların içinde, seni duvarların dışında.
Ufak iş bizimkisi. Asıl en kötüsü : bilerek, bilmeyerek hapisaneyi insanın kendi içinde taşıması... İnsanların birçoğu bu hale düşürülmüş, namuslu, çalışkan, iyi insanlar ve seni sevdiğim kadar sevilmeye lâyık...
1 Ekim 1945
Dağın üstünde : akşam güneşiyle yüklü olan bir bulut var dağın üstünde. Bugün de : sensiz, yani yarı yarıya dünyasız geçti bugün de. Birazdan açar kırmızı kırmızı : gecesefaları birazdan açar kırmızı kırmızı. Taşır havamızda sessiz, cesur kanatlar vatandan ayrılığa benzeyen ayrılığımızı...
6 Ekim 1945
Bulutlar geçiyor : haberlerle yüklü, ağır. Buruşuyor hâlâ gelmeyen mektup avucumda. Yürek kirpiklerin ucunda uzayıp giden toprak uğurlanır. Benim bağırasım gelir : - "P î r â y e , P î r â y e !.." - diye...
5 Kasım 1945
Çiçekli badem ağaçlarını unut. Değmez, bu bahiste geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı. Islak saçlarını güneşte kurut : olgun meyvelerin baygınlığıyla pırıldasın nemli, ağır kızıltılar... Sevgilim, sevgilim, mevsim sonbahar...
12 Kasım 1945
Damardan boşanan kan gibi ılık ve uğultulu son lodoslar esmeye başladı. Havayı dinliyorum : nabız yavaşladı. Uludağ'da, zirvede kar ve Kirezli-yaylada şahane ve şipşirin yatmış uykudadır kırmızı kestane yapraklarının üstünde ayılar. Ovada kavaklar soyunuyor. İpekböceği tohumları kışlaklarına gitti gidecek, sonbahar bitti bitecek, nerdeyse girecek gebe-uykularına toprak. Ve biz yine bir kış daha geçireceğiz : büyük öfkemizin içinde ve mukaddes ümidimizin ateşinde ısınarak...
1945 yılı Aralık ayının dördü
İlk göz göze geldiğimiz günkü elbiseni çıkar sandıktan, giyin, kuşan, benze bahar ağaçlarına... Hapisten mektubun içinde yolladığım karanfili tak saçlarına, kaldır, öpülesi çizgilerle kırışık beyaz, geniş alnını, böyle bir günde yılgın ve kederli değil, ne münasebet, böyle bir günde bir isyan bayrağı gibi güzel olmalı Nâzım Hikmetin kadını...
5 Aralık 1945
Delindi sintine, esirler parçalamakta pırangaları. Yıldız-poyrazdır esen, tekneyi kayaların üstüne atacak. Bu dünya, bu korsan gemisi batacaktır, taş çatlasa batacak. Ve senin alnın gibi hür, ferah ve ümitli bir âlem kuracağız Pirâyem...
6 Aralık 1945
Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim, akar suyun, meyve çağında ağacın, serpilip gelişen hayatın düşmanı. Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına : - çürüyen diş, dökülen et -, bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler. Ve elbette ki, sevgilim, elbet, dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya, dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla bu güzelim memlekette hürriyet...
12 Aralık 1945
Ağaçlar ovada son bir gayretle pırıldamakta : pul pul altın bakır tunç ve tahta... Öküzlerin ayakları yaş toprağa gömülüyor yumuşacık. Ve dağlar dumana batık kurşunî, sırılsıklam... Tamam, sonbahar belki bugün bitti artık. Yaban kazları hızla gelip geçti demin herhal İznik gölüne gidiyorlar. Havada serin havada is kokusu gibi bir şey : havada kar kokusu var...
Şimdi dışarda olmak, dörtnala sürmek dağlara doğru atı. "- Ata binmesini de bilmezsin," - diyeceksin ama şakayı bırak ve kıskanma, yeni bir huy edindim hapiste : seni sevdiğim kadar değilse de hemen hemen ona yakın seviyorum tabiatı... Ve ikiniz de uzaktasınız... | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:37 pm | |
| MEMLEKETİMİ SEVİYORUM
Memleketimi seviyorum : Çınarlarında kolan vurdum, hapisanelerinde yattım. Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.
Memleketim : Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya, kurşun kubbeler ve fabrika bacaları benim o kendi kendinden bile gizleyerek sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.
Memleketim. Memleketim ne kadar geniş : dolaşmakla bitmez, tükenmez gibi geliyor insana. Edirne, İzmir, Ulukışla, Maraş, Trabzon, Erzurum. Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum ve güneye pamuk işleyenlere gitmek için Toroslardan bir kerre olsun geçemedim diye utanıyorum.
Memleketim : develer, tren, Ford arabaları ve hasta eşekler, kavak söğüt ve kırmızı toprak.
Memleketim. Çam ormanlarını, en tatlı suları ve dağ başı göllerini seven alabalık ve onun yarım kiloluğu pulsuz, gümüş derisinde kızıltılarla Bolu'nun Abant gölünde yüzer.
Memleketim : Ankara ovasında keçiler : kumral, ipekli, uzun kürklerin pırıldaması. Yağlı, ağır fındığı Giresun'un. Al yanaklı mis gibi kokan Amasya elması, zeytin incir kavun ve renk renk salkım salkım üzümler ve sonra karasaban ve sonra kara sığır ve sonra : ileri, güzel, iyi her şeyi hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazır çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım yarı aç, yarı tok yarı esir...
| |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:37 pm | |
| ÖLÜME DAİR
Buyrun, oturun dostlar, hoş gelip sefalar getirdiniz. Biliyorum, ben uyurken hücreme pencereden girdiniz. Ne ince boyunlu ilâç şişesini ne kırmızı kutuyu devirdiniz. Yüzünüzde yıldızların aydınlığı başucumda durup el ele verdiniz. Buyrun oturun dostlar hoş gelip sefalar getirdiniz.
Neden öyle yüzüme bir tuhaf bakılıyor? Osman oğlu Hâşim. Ne tuhaf şey, hani siz ölmüştünüz kardeşim. İstanbul limanında kömür yüklerken bir İngiliz şilebine, kömür küfesiyle beraber ambarın dibine...
Şilebin vinci çıkartmıştı nâşınızı ve paydostan önce yıkamıştı kıpkırmızı kanınız simsiyah başınızı. Kim bilir nasıl yanmıştır canınız... Ayakta durmayın, oturun, ben sizi ölmüş zannediyordum, hücreme pencereden girdiniz. Yüzünüzde yıldızların aydınlığı hoş gelip sefalar getirdiniz...
Yayalar-köylü Yakup, iki gözüm, merhaba. Siz de ölmediniz miydi? Çocuklara sıtmayı ve açlığı bırakıp çok sıcak bir yaz günü yapraksız kabristana gömülmediniz miydi? Demek ölmemişsiniz?
Ya siz? Muharrir Ahmet Cemil? Gözümle gördüm tabutunuzun toprağa indiğini.
Hem galiba tabut biraz kısaydı boyunuzdan. Onu bırakın Ahmet Cemil, vazgeçmemişsiniz eski huyunuzdan, o ilâç şişesidir rakı şişesi değil. Günde elli kuruşu tutabilmek için, yapyalnız dünyayı unutabilmek için ne kadar çok içerdiniz... Ben sizi ölmüş zannediyordum. Başucumda durup el ele verdiniz, buyrun, oturun dostlar, hoş gelip sefalar getirdiniz...
Bir eski Acem şairi : "Ölüm âdildir" - diyor, - "aynı haşmetle vurur şahı fakiri."
Hâşim, neden şaşıyorsunuz? Hiç duymadınız mıydı kardeşim, herhangi bir şahın bir gemi ambarında bir kömür küfesiyle öldüğünü?...
Bir eski Acem şairi : "Ölüm âdildir" - diyor. Yakup, ne güzel güldünüz, iki gözüm. Yaşarken bir kerre olsun böyle gülmemişsinizdir... Fakat bekleyin, bitsin sözüm. Bir eski Acem şairi : "Ölüm âdil..." Şişeyi bırakın Ahmet Cemil. Boşuna hiddet ediyorsunuz. Biliyorum, ölümün âdil olması için hayatın âdil olması lâzım, diyorsunuz...
Bir eski Acem şairi... Dostlar beni bırakıp, dostlar, böyle hışımla nereye gidiyorsunuz? | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:37 pm | |
| KIYAMET SURELERİ
1
ALÂMETLER SURESİ
Yedi kat yerin altından uğultular geliyor. Çok alâmetler belirdi, vakit tamamdır. Haram sevaboldu, sevap haramdır. Ak kurt, kara tahtayı daha bir yol kemir, çekin ki körükleri ateşe girdi demir.
Çok alâmetler belirdi, vakit tamamdır. Duyuldu kim ölüm satılıp kâr edile, kendi kendilerin reddü inkâr edile ve duyuldu kabuğuna tık ettiği civcivin. Duyuldu uykusundan uyandığı zincirinden başka kaybedecek şeyi olmayan devin.
Yedi kat yerin altından uğultular geliyor. Medet yoktur, bakma geri. Kantarma zapteylemez oldu beygiri. Çıkmış üzengiden, ayağı yok mu? Kan sızar, şâk olmuş, dudağı yok mu? Gider, böyle gider, dahi gider bu âteş yolların durağı yok mu? Bu yol orda biten yoldur. "Türabolmak ne müşküldür..."
Çekin ki körükleri ocağa girdi demir. Bir ateş külçesi düştü buzların ortasına. Alâmetler belirdi, kıyamet alâmetleridir. Haberdir, erişmekte kaynayan su galeyan noktasına.
2
TEBAHHUR SURESİ
Pehlivanlar cümle libastan soyunmuş, üryan idiler, herbiri aşikâr etmişti zamirin. Gök kubbe sıcaktı ve kan kokuyordu, encam tavı gelmiş demirin.
Vadenin irişip çattığını bildiler, kavaklar titreşip yere eğildiler, ve çınar ağaçları gördüler haykıraraktan, köklerinin yılan ölüleri gibi koptuğunu topraktan.
Pehlivanlar cümle libastan soyunmuş, üryan idiler. Kızıl kanatlı kuşlar kayalarda hazırdı atlamaya. Vadenin irişip çattığını bildiler, kabardı, köpüklendi dalgalar başladılar çatlamaya.
Gök kubbe sıcaktı ve kan kokuyordu. Ve rûzigâr yükseldi ağır ağır, çoğaldı gitgide birikti, birikti ve ânı-vahitte "Ah edildi derinden yer oynadı yerinden," yıkıldı köprüler kemerlerinden, yazılı taşlar kapandı yüzükoyun.
Bu dem kıyamet demidir, bu, buhara inkılâbıdır kaynayan suyun... | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:37 pm | |
| BİR CEZAEVİNDE, TECRİTTEKİ ADAMIN MEKTUPLARI
1
Senin adını kol saatımın kayışına tırnağımla kazıdım. Malum ya, bulunduğum yerde ne sapı sedefli bir çakı var, (bizlere âlâtı-katıa verilmez), ne de başı bulutlarda bir çınar. Belki avluda bir ağaç bulunur ama gökyüzünü başımın üstünde görmek bana yasak... Burası benden başka kaç insanın evidir? Bilmiyorum. Ben bir başıma onlardan uzağım, hep birlikte onlar benden uzak. Bana kendimden başkasıyla konuşmak yasak. Ben de kendi kendimle konuşuyorum. Fakat çok can sıkıcı bulduğumdan sohbetimi şarkı söylüyorum karıcığım. Hem, ne dersin, o berbat, ayarsız sesim öyle bir dokunuyor ki içime yüreğim parçalanıyor. Ve tıpkı o eski acıklı hikâyelerdeki yalnayak, karlı yollara düşmüş, yetim bir çocuk gibi bu yürek, mavi gözleri ıslak kırmızı, küçücük burnunu çekerek senin bağrına sokulmak istiyor. Yüzümü kızartmıyor benim onun bu an böyle zayıf böyle hodbin böyle sadece insan oluşu. Belki bu hâlin fizyolojik, psikolojik filân izahı vardır. Belki de sebep buna bana aylardır kendi sesimden başka insan sesi duyurmayan bu demirli pencere bu toprak testi bu dört duvardır...
Saat beş, karıcığım. Dışarda susuzluğu acayip fısıltısı toprak damı ve sonsuzluğun ortasında kımıldanmadan duran bir sakat ve sıska atıyla, yani, kederden çıldırtmak için içerdeki adamı dışarda bütün ustalığı, bütün takım taklavatıyla ağaçsız boşluğa kıpkızıl inmekte bir bozkır akşamı.
Bugün de apansız gece olacaktır. Bir ışık dolaşacak yanında sakat, sıska atın. Ve şimdi karşımda haşin bir erkek ölüsü gibi yatan bu ümitsiz tabiatın ağaçsız boşluğuna bir anda yıldızlar dolacaktır. Yine o malum sonuna erdik demektir işin, yani bugün de mükellef bir daüssıla için yine her şey yerli yerinde işte, her şey tamam. Ben, ben içerdeki adam yine mutad hünerimi göstereceğim ve çocukluk günlerimin ince sazıyla suzinâk makamından bir şarkı ağzıyla yine billâhi kahredecek dil-i nâşâdımı seni böyle uzak, seni dumanlı, eğri bir aynadan seyreder gibi kafamın içinde duymak...
2
Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar. Dışarda, bozkırın üstünde birdenbire taze toprak kokusu, kuş sesleri ve saire... Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar, dışarda bozkırın üstünde pırıltılar... Ve içerde artık böcekleriyle canlanan kerevet, suyu donmayan testi ve sabahları çimentonun üstünde güneş... Güneş, artık o her gün öğle vaktine kadar, bana yakın, benden uzak, sönerek, ışıldayarak yürür... Ve gün ikindiye döner, gölgeler düşer duvarlara, başlar tutuşmaya demirli pencerenin camı : dışarda akşam olur, bulutsuz bir bahar akşamı... İşte içerde baharın en kötü saatı budur asıl. Velhasıl o pul pul ışıltılı derisi, ateşten gözleriyle bilhassa baharda ram eder kendine içerdeki adamı hürriyet denen ifrit... Bu bittecrübe sabit, karıcığım, bittecrübe sabit...
3
Bugün pazar. Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar. Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak bu kadar mavi bu kadar geniş olduğuna şaşarak kımıldanmadan durdum. Sonra saygıyla toprağa oturdum, dayadım sırtımı duvara. Bu anda ne düşmek dalgalara, bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım. Toprak, güneş ve ben... Bahtiyarım | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:37 pm | |
| ŞABAN OĞLU SELİM İLE KİTABI
I
İSTANBUL'DA, BALIK PAZARI'NDA, BİR MEYHANEDE BİR HAPİSANE MUKAYYİDİ
"- Yanarak, yanarak parmakları şerrârelerden insan yüreklerine dokundu bu elleri yirmi beş senedir yani bir rubu asır hapisane kaleminde mukayyit kulunuzun... İnsanoğlunun ömrü belki lüzumundan fazla kısa belki lüzumundan fazla uzun... Bir tek daha içelim... 'Ağlamaktan, ağlamaktan yine zehroldu şarabım bu gece...'"
Kalktı Bebek tramvayı Eminönü'nden. Zifiri karanlık Balıkpazarı. Meyhanenin camlarına yağmur yağıyor...
"- Ruhum, 'havâda yaprağa döndürdü rûzigâaar beni...' Muallim Naci merhum... Bu hâyı huy bu hâyı huy neden? Ve insanlar neden dolayı şu tabakta yatan uskumru gibi mahzun? Kıyamet günü bir suali var Ezraile hapisane kaleminde mukayyit kulunuzun... Bir tek daha içelim... Hiç adam asılırken gördünüz mü? Yarın bir tane asacağız, şafakla şafakla beraber... Abdülhamid atardı Tıbbiye talebesini Sarayburnu'ndan. Akıntı götürmüş çuvalları bulamadılar... Çok adam çok adam asıldı Hürriyette... Eskiden köprü başında asarlardı, bunu Sultanahmet'te... Yağmur dinmezse ıslanacak... Bir tek daha içelim... İstanbul şehrinin yoktur menendi. 'Âdemin âdemin canlar katar âbuhavâsı cânına...' demiş, demiş şair Nedim Efendi..."
II
ŞABAN OĞLU SELİM
Beykoz'un cam fabrikası moderen fabrikadır. Pencere camlarını biraz dalgalı çıkarır, biraz çarpıksa da su bardakları, kesme likör kadehleri harikadır...
Ustabaşı değildi Selim büyük ustaların hünerini almıştı ama. Onun elinden çıkan cama gözlerin kapalı ayna dökebilirsin. Selim daima büyük bir sırrı çözmek bir şeyler anlamak ister gibi bakar adama. İnandıklarına katıksız inandı, sevdiklerini hilesiz sevdi Selim. Severdi pencere camlarını, severdi lamba şişelerini, karafakileri sever, likör kadehlerine düşmandı...
III
KUZGUNCUK
Beykoz'da oturmalı Beykoz'da çalışan adam. Fakat Kuzguncuk şirin yerdir ve gayet nefis yapar gül reçelini pansiyoncu Madam ve kızı Raşel...
Aynada bir kartpostal : bir manzara Nis şehrinden. İskemle, karyola, konsol... Denize nazırdı pencereleri... Güneşte tavana suların ışıltısı vurur, karanlık şilepler geçerdi geceleri insanı olduğu yerde eli böğründe bırakarak...
Selim'in odası havadardı.
Kırmızı yazmalar kururdu yandaki boş arsada. Sağda Cevdet Paşa yalısı. Yalıda bir tavus kuşu bir de Mebrure Hanım vardı. Mebrure Hanım tafta entariler giyerdi. Çok ihtiyardı ve mavi gözleri kördü. Tentene işlerdi Mebrure Hanım. Uyanır bir beyaz güle başlar, uyurken dağıtırdı gülünü...
Merhum Cevdet Paşa yalısında Mebrure Hanımı unutmuşlardı...
Beykoz'da oturmalı Beykoz'da çalışan adam. Fakat Kuzguncuk şirin yerdir. Ve kırmızı yazmalar kuruyan boş arsadan dünyayı zapta gidecek olan pulsuz balıklar gibi çıplak çocukların her akşam dinlerdi çığlıklarını Selim...
IV
KİTAP
"Kitap rüzgâr olmalı, perdeyi kaldırmalıdır, kitap, kanber tayı olmalı Şah İsmail'in seni sırtına alıp devlerin üstüne saldırmalıdır. Devler kale kapısında devler yedi başlı ve simsiyah dururlar... Onları mutlaka yeneceksin. Bir duvar yıkılacak bir bahçeye ineceksin..."
Böyle bir kitap buldu Selim : Kara kara yazılar beyaz kâat üstünde. Büyücek bir el kadar kırk yapraklı bir kitap...
V
SON VAPUR
Kalktı son vapur iskeleden. "64" numara, pul pul karışıp yıldızlara boş ve yorgun akıyor suyun üstünde...
Gece seslerle dolu. Aynada : Raşel'in kolu Selim'in eli ve son vapurun yolu...
"- Selim, ateş gibi elin..."
Eli beyazdı, karanlık gözleri ve kırmızı saçları vardı Raşel'in...
VI
YİRMİ BİRİNCİ YAPRAK
"Toprağın ismiyle başlarız söze. Sen ki topraksın seni sevmeyi bilmeli. Sendedir ekinimizin tohumu ve yapılarımızın temeli. Demirimiz ve kömürümüz sendedir. Sendedir rüzgârların gibi geçen ömrümüz, sendedir... Sen ki topraksın, durup dinlenmeden değişirsin. Sen su damlalarında halkeyledin bizi. Biz seni değiştirip değiştirmedeyiz kendi kendimizi..."
Bu, yirmi birinci yapraktır. Selim kapattı kitabı. Hürriyetin ilk şarkısı anlamaktır. Ve Selim, ve Şaban oğlu Selim şarkı söylüyor...
VII
RAŞEL'İN RÜYASI
"- Hasan Ustayı çıkarmışlar işinden. Çocukları var : şu kadar, şu kadar... Laz fırıncı dükkânını kapatmış, ve Doktor Moiz dün vurdu kendini... Seni dinledim dinleyeli, Selim, korkulu rüyalar görüyorum : Şişman adamlar, kolları alabildiğine uzun, tırnaklarında kan omuzlarında altın çuvalları rap, rap, yürüyorlar... Ne çok insan öldürüyorlar, Selim, ne çok insan öldürüyorlar..."
"- Korkma günler bizimdir, bizimdir, Raşel'im..."
VIII
KIRKINCI YAPRAK
"Gelirken dünyaya kanla, ateşle, çağırdılar yedi kat yerin altından mezarlarını kazacak olanları..."
Bu kırkıncı yapraktır. Selim kapattı kitabı. Anladığını anlatmayan alçaktır... Ve Selim, ve Şaban oğlu Selim...
IX
İSTANBUL'DA, HAPİSANEDE HAPİSANE MUKAYYİDİ
"- Bugün bir hayli yolcu aldık. Bu meyanda : gümrük ihtilâsı, eroin şebekesi ve Topkapı cinayeti geldiler. Mevcut : 727. Kadınlar hariç. Bugün de geçirdik vakti keraheti... Bir misafir daha var, onu da kaydedelim : 1328, 1328 doğumlu Şaban oğlu... Mirim, ben yazarken sen pencereden nazar et : böyle akşam ışığında durur durur taştan değil renkli camlardan yapılmış gibi Sultanahmet... ... 1328 1328 doğumlu Şaban oğlu Şaban oğlu Selim... Ayaklarının üstüne basamıyor ve sol gözü kan içinde... Esbabını bilirim... Mirim, bu hâyı huy, bu hâyı huy neden bu beldede? Ey Fuzuli nerdesin? Nerdesin Galip Dede? Ey Nedim... İstanbul şehrinin yoktur menendi. 'Âdemin âdemin canlar katar âbuhavâsı cânına...' demiş, demiş şair Nedim Efendi..." | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:37 pm | |
| LODOS
Başlangıç
Kim bilir kaç milyon ton ağırlığında ummanda çalkalanmakta su. En yalnız dalganın üzerinde boş bir konserve kutusu...
+ 1
Bir aydır ki hapisane geceleri böyledir : kızgın dişi kediler - apışları ıslak tüyleri diken diken enselerinde diş yerleri - bazan kuş bazan insan sesi çıkarıp dolaşıyorlar gebe kalana kadar.
Mevsim bahara yakın. Hava lodos. Nasıl şiddetli nasıl sıcak esiyor...
Biz altı yüz adet kadınsız erkeğiz. Alınmış elimizden doğurtmak imkânımız. En müthiş kudretim yasak bana : yeni bir hayat aşılamak, bereketli bir rahimde yenmek ölümü, yaratmak seninle beraber : sevgilim, yasak bana etine dokunmak senin...
Mevsim bahara yakın. Fırtına. Lodos. Nasıl şiddetli nasıl sıcak esiyor...
Bir yerlerde bir cam kırıldı yine - bu gece bu üçüncüsü -. Hangi boş koğuşun kapısı açık kalmış, küüüt, küt, nasıl çarpıyor...
+ 2
Tepedelen cephesinde bir ceset, örtülüyor altında karların, ve başından uçan miğferi yuvarlanıyor önünde rüzgârın...
+ 3
Fabrikanın avlusunda elektrik ışığı, ucunda ince bir telin sallanıyor iki yana, Bir kadın. Boynu çıplak, Uzun saçlarıyla etekleri uçarak, atölyenin kapısında...
Rüzgâr vurdu putrellere. Atölyenin saçağından büyük bir buz parçası düştü yere...
+ 4
Ovaya dörtnala yaylılar iniyor : çıngıraklar hamutlarında beygirlerin. Ve iki yanda çırpınan muşambalarıyla koşuyorlar gece yarısı denize doğru...
+ 5
İnce uzun kılçıklardan ibaret kalan kavak ağaçları aydınlıktılar mehtâbolmadığı halde. Ve kalın ve dallı budaklı kestaneler kımıldanıyor - iki yana sallanıyor değil ağır ağır yer değiştiriyor âdeta - gidiyordu göz alabildiğine yıldızların ışığında yapraksız ahşap kalabalığı... Buna rağmen bu lodos, bu uğultu. Buna rağmen havada dişi bir ten kokusu ve yüklü bir yumurtalığın sıcaklığı... Dağlarda kar çözülüyor. Yürüyor usareler yapraksız dalların ucuna doğru. Gebe. Gebelik. Mevsim bahara yakın ve doğumun - korkunç güzel ve sıcaktır - günü doldu dolacak... | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:38 pm | |
| YİRMİNCİ ASRA DAİR
- Uyumak şimdi, uyanmak yüzyıl sonra, sevgilim...
- Hayır, kendi asrım beni korkutmuyor ben kaçak değilim. Asrım sefil, asrım yüz kızartıcı, asrım cesur, büyük ve kahraman. Dünyaya erken gelmişim diye kahretmedim hiçbir zaman. Ben yirminci asırlıyım ve bununla övünüyorum, Bana yeter yirminci asırda olduğum safta olmak bizim tarafta olmak ve dövüşmek yeni bir âlem için...
- Yüz yıl sonra, sevgilim...
- Hayır, her şeye rağmen daha evvel. Ve ölen ve doğan ve son gülenleri güzel gülecek olan yirminci asır (benim şafak çığlıklarıyla sabaha eren müthiş gecem) senin gözlerin gibi, Hatçem, güneşli olacaktır | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:38 pm | |
| RUBAİLER
BİRİNCİ BÖLÜM
5
Sarılıp yatmak mümkün değil bende senden kalan hayâle. Halbuki sen orda, şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle ve balından mahrum edildiğim kırmızı ağzın, kocaman gözlerin gerçekten var ve âsi bir su gibi teslim oluşun ve beyazlığın ki dokunamıyorum bile...
6
Öptü beni : "- Bunlar, kâinat gibi gerçek dudaklardır," - dedi. "Bu ıtır senin icâdın değil, saçlarımdan uçan bahardır," - dedi. "İster gökyüzünde seyret, ister gözlerimde : "körler onları görmese de, yıldızlar vardır," - dedi...
7
Bu bahçe, bu nemli toprak, bu yasemin kokusu, bu mehtaplı gece pırıldamakta devâmedecek ben basıp gidince de, çünkü o ben gelmeden, ben geldikten sonra da bana bağlı olmadan vardı ve bende bu aslın sureti çıktı sadece...
8
"- Paydos..." - diyecek bize bir gün tabiat anamız, - "gülmek ağlamak bitti çocuğum..." Ve tekrar uçsuz bucaksız başlayacak : görmeyen, konuşmayan, düşünmeyen hayat...
9
Ayrılık yaklaşıyor her gün biraz daha, güzelim dünya elvedâ, ve merhaba k â i n a t . . .
10
Balla dolu petek yani gözlerin güneşle dolu... Gözlerin, sevgilim, gözlerin toprak olacak yarın, bal başka petekleri doldurmaya devâmedecek...
İKİNCİ BÖLÜM
1
"- Şarapla doldur tasını, tasın toprakla dolmadan," - dedi Hayyam. Baktı ona gül bahçesinin yanından geçen uzun burunlu, yırtık pabuçlu adam: "- Ben, bu nimetleri yıldızlarından çok olan dünyada açım," - dedi, "şaraba değil, ekmek almaya bile yetmiyor param..."
3
Ömür gelip geçiyor, vakti ganimet bil uyanılmaz uykulara varmadan : yâkut şarabı billûr kadehe doldur, seher vaktidir ey delikanlı uyan... Perdesiz, buz gibi odasında uyandı delikanlı, gecikmeyi affetmeyen fabrikanın canavar düdüğüydü uğuldayan...
4
Geçmiş günün hasretini çekmem - yalnız bir yaz gecesi bir yana - ve gözümün son mavi pırıltısı bile gelecek günün müjdesini verecek sana...
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
1
İnsan ya hayrandır sana, ya düşman. Ya hiç yokmuşsun gibi unutulursun ya bir dakka bile çıkmazsın akıldan...
2
Çürüksüz ve cam gibi berrak bir kış günü sımsıkı etini dişlemek sıhhatli, beyaz bir elmanın. Ey benim sevgilim, karlı bir çam ormanında nefes almanın bahtiyarlığına benzer seni sevmek...
4
Gün iyiden iyiye ışıdı artık, tortusu dibe çöken bir su gibi duruldu, berraklaştı ortalık. Sevgilim, sanki seninle yüz yüze geldim birdenbire : aydınlık, alabildiğine aydınlık... | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:38 pm | |
| KARA HABER
Erzincan'da bir kuş var kanadında gümüş yok. Gitti yârim gelmedi gayrı bunda bir iş yok. Oy, dağlar, dağlar, dağlar... Aldı ellerine kanlı başını karın ortasında Erzincan ağlar... O ağlamasın da kimler ağlasın...
Kar yağar lapa lapa tipidir gelir geçer... Yan yana sırtüstü yatan ölüler akşam olur tandıramaz ateşini yandıramaz...
Gün ağarır, şafak söker kimsecikler gitmez suya. Ezilmiş başlarıyla ölüler vardılar uyanılmaz uykuya.
Ses edip geceye beyaz taşından kışlanın saati çaldı ikiyi. Ne çabuk, lahzada bitti yaşamak. Kimisi altı aylık, kiminin sakalı ak, kimi on üç, on dört yaşında; kimi yola gidecek, kimisi mektup bekler yan yana sırtüstü yatan ölüler...
Yayıkta yağ vardı, dövülemedi, ak peynir torbaya koyulamadı, hasret gitti ölüler dünyaya doyulamadı...
Uyanıp kaçamadılar, kuş olup uçamadılar, açıldı kuyular kimse inemez. Erzincan beygiri rahvandır amma ölüler ata binemez yan yana sırtüstü yatan ölüler | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:38 pm | |
| DÜNYANIN EN TUHAF MAHLUKU
Akrep gibisin kardeşim, korkak bir karanlık içindesin akrep gibi. Serçe gibisin kardeşim, serçenin telaşı içindesin. Midye gibisin kardeşim, midye gibi kapalı, rahat. Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim. Bir değil, beş değil, yüz milyonlarlasın maalesef. Koyun gibisin kardeşim, gocuklu celep kaldırınca sopasını sürüye katılıverirsin hemen ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye. Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, hani şu derya içre olup deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf. Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende. Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat senin, - demeğe de dilim varmıyor ama - kabahatın çoğu senin, canım kardeşim! | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:38 pm | |
| YAŞAMAYA DAİR
1
Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi meselâ, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani, o derecede, öylesine ki, meselâ, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut, kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel, en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak, yani ağır bastığından.
1947
YAŞAMAYA DAİR
2
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız, yani, beyaz masadan bir daha kalkmamak ihtimali de var. Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına, hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden, yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için, diyelim ki, cephedeyiz. Daha orda ilk hücumda, daha o gün yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün. Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu, fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
Diyelim ki, hapisteyiz, yaşımız da elliye yakın, daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının. Yine de dışarıyla beraber yaşayacağız, insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgârıyla yani, duvarın arkasındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerde olursak olalım hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
1948
YAŞAMAYA DAİR
3
Bu dünya soğuyacak, yıldızların arasında bir yıldız, hem de en ufacıklarından, mavi kadifede bir yaldız zerresi yani, yani, bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde, hattâ bir buz yığını yahut ölü bir bulut gibi de değil, boş bir ceviz gibi yuvarlanacak zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun, duyulacak mahzunluğu şimdiden. Böylesine sevilecek bu dünya "Yaşadım" diyebilmen için.. | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:38 pm | |
| ANGİNA PEKTORİS
Yarısı burdaysa kalbimin yarısı Çin'dedir, doktor. Sarınehre doğru akan ordunun içindedir.
Sonra, her şafak vakti, doktor, her şafak vakti kalbim Yunanistan'da kurşuna diziliyor.
Sonra, bizim burda mahkûmlar uykuya varıp revirden el ayak çekilince kalbim Çamlıca'da bir harap konaktadır her gece, doktor.
Sonra, şu on yıldan bu yana benim, fakir milletime ikrâm edebildiğim bir tek elmam var elimde, doktor, bir kırmızı elma : kalbim...
Ne arteryo skleroz, ne nikotin, ne hapis, işte bu yüzden, doktorcuğum, bu yüzden bende bu angina pektoris...
Bakıyorum geceye demirlerden ve iman tahtamın üstündeki baskıya rağmen kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor.. | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:38 pm | |
| HAPİSTE YATACAK OLANA BAZI ÖĞÜTLER
Dünyadan memleketinden insandan umudun kesik değil diye ipe çekilmeyip de atılırsan içeriye yatarsan on yıl on beş yıl daha da yatacağından başka sallansaydım ipin ucunda bir bayrak gibi keşke demeyeceksin yaşamakta ayak direyeceksin.
Belki bahtiyarlık değildir artık boynunun borcudur fakat düşmana inat bir gün fazla yaşamak.
İçerde bir tarafınla yapyalnız kalabilirsin kuyunun dibindeki taş gibi fakat öbür tarafın öylesine karışmalı ki dünyanın kalabalığına sen ürpermelisin içerde dışarda kırk günlük yerde yaprak kıpırdasa.
İçerde mektup beklemek yanık türküler söylemek bir de bir de gözünü tavana dikip sabahlamak tatlıdır ama tehlikelidir.
Tıraştan tıraşa yüzüne bak unut yaşını koru kendini bitten bir de bahar akşamlarından.
Bir de ekmeği son lokmasına dek yemeyi bir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman.
Bir de kim bilir sevdiğin kadın seni sevmez olur ufak iş deme yemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir içerdeki adama.
İçerde gülü bahçeyi düşünmek fena dağları deryaları düşünmek iyi durup dinlenmeden okumayı yazmayı bir de dokumacılığı tavsiye ederim sana bir de ayna dökmeyi.
Yani içerde on yıl on beş yıl daha da fazlası hattâ geçirilmez değil geçirilir kararmasın yeter ki sol memenin altındaki cevahir. | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:38 pm | |
| ELLERİNİZE VE YALANA DAİR
Bütün taşlar gibi vekarlı, hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli, bütün yük hayvanları gibi battal, ağır ve aç çocukların dargın yüzlerine benziyen elleriniz.
Arılar gibi hünerli, hafif, sütlü memeler gibi yüklü, tabiat gibi cesur ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin altında gizliyen elleriniz.
Bu dünya öküzün boynuzunda değil, bu dünya ellerinizin üstünde duruyor.
Ve insanlar, ah, benim insanlarım, yalanla besliyorlar sizi, halbuki açsınız, etle, ekmekle beslenmeğe muhtaçsınız. Ve beyaz bir sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya, göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan.
İnsanlar, ah, benim insanlarım, hele Asya'dakiler, Afrika'dakiler, Yakın Doğu, Orta Doğu, Pasifik adaları ve benim memleketlilerim, yani bütün insanların yüzde yetmişinden çoğu, elleriniz gibi ihtiyar ve dalgınsınız, elleriniz gibi meraklı, hayran ve gençsiniz.
İnsanlarım, ah, benim insanlarım, Avrupalım, Amerikalım benim, uyanık, atak ve unutkansın ellerin gibi, ellerin gibi tez kandırılır, kolay atlatılırsın...
İnsanlarım, ah, benim insanlarım, antenler yalan söylüyorsa, yalan söylüyorsa rotatifler, kitaplar yalan söylüyorsa, duvarda afiş, sütunda ilan yalan söylüyorsa, beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların, dua yalan söylüyorsa, ninni yalan söylüyorsa, rüya yalan söylüyorsa, meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa, yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı, söz yalan söylüyorsa, renk yalan söylüyorsa, ses yalan söylüyorsa, ellerinizden geçinen ve ellerinizden başka her şey herkes yalan söylüyorsa, elleriniz balçık gibi itaatli, elleriniz karanlık gibi kör, elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun, elleriniz isyan etmesin diyedir. Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız bu ölümlü, bu yaşanası dünyada bu bezirgân saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:39 pm | |
| JAPON BALIKÇISI
Denizde bir bulutun öldürdüğü Japon balıkçısı genç bir adamdı. Dostlarından dinledim bu türküyü Pasifik'te sapsarı bir akşamdı.
Balık tuttuk yiyen ölür. Elimize değen ölür. Bu gemi bir kara tabut, lumbarından giren ölür.
Balık tuttuk yiyen ölür, birden değil, ağır ağır, etleri çürür, dağılır. Balık tuttuk yiyen ölür.
Elimize değen ölür. Tuzla, güneşle yıkanan bu vefalı, bu çalışkan elimize değen ölür. Birden değil, ağır ağır, etleri çürür, dağılır. Elimize değen ölür...
Badem gözlüm beni unut. Bu gemi bir kara tabut, lumbarından giren ölür. Üstümüzden geçti bulut.
Badem gözlüm beni unut. Boynuma sarılma, gülüm, benden sana geçer ölüm. Badem gözlüm beni unut.
Bu gemi bir kara tabut. Badem gözlüm beni unut. Çürük yumurtadan çürük, benden yapacağın çocuk. Bu gemi bir kara tabut. Bu deniz bir ölü deniz. İnsanlar ey, nerdesiniz? Nerdesiniz | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:39 pm | |
| KIZÇOCUĞU
Kapıları çalan benim kapıları birer birer. Gözünüze görünemem göze görünmez ölüler.
Hiroşima'da öleli oluyor bir on yıl kadar. Yedi yaşında bir kızım, büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce, gözlerim yandı kavruldu. Bir avuç kül oluverdim, külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için hiçbir şey istediğim yok. Şeker bile yiyemez ki kâat gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı, teyze, amca, bir imza ver. Çocuklar öldürülmesin şeker de yiyebilsinler | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:39 pm | |
| SOFRA
Şu Varna deli etti beni, divâne etti. Sofrada domates, yeşil biber, kalkan tavası, radyoda "Ha uşaklar!" Karadeniz havası, rakı kadehte aslan sütü, anason, uy anason kokusu! Ahbapça, kardeşçe konuşulan dilim... A be islâh be, islâh be hâlim... Şu Varna deli etti beni divâne etti... | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:39 pm | |
| CEVİZ AĞACI
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz, ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda, budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda. Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl. Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril, koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil. Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var. Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a. Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım. Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u. Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında. | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:39 pm | |
| SON OTOBÜS
Gece yarısı. Son otobüs. Biletçi kesti bileti. Beni ne bir kara haber bekliyor evde, ne rakı ziyafeti. Beni ayrılık bekliyor. Yürüyorum ayrılığa korkusuz ve kedersiz.
İyice yaklaştı bana büyük karanlık. Dünyayı telâşsız, rahat seyredebiliyorum artık. Artık şaşırtmıyor beni dostun kahpeliği, elimi sıkarken sapladığı bıçak. Nafile, artık kışkırtamıyor beni düşman. Geçtim putların ormanından baltalayarak ne de kolay yıkılıyorlardı. Yeniden vurdum mihenge inandığım şeyleri, çoğu katkısız çıktı çok şükür. Ne böylesine pırıl pırıl olmuşluğum vardı, ne böylesine hür.
İyice yaklaştı bana büyük karanlık. Dünyayı telâşsız, rahat seyredebiliyorum artık. Bakınıyorum başımı kaldırıp işten, karşıma çıkıveriyor geçmişten bir söz bir koku bir el işareti.
Söz dostça koku güzel, el eden sevgilim. Kederlendirmiyor artık beni hâtıraların dâveti. Hâtıralardan şikâyetçi değilim. Hiçbir şeyden şikâyetim yok zaten, yüreğimin durup dinlenmeden kocaman bir diş gibi ağrımasından bile.
İyice yaklaştı bana büyük karanlık. Artık ne kibri nâzırın, ne kâtibinin şakşağı. Tas tas ışık dökünüyorum başımdan aşağı, güneşe bakabiliyorum gözüm kamaşmadan. Ve belki, ne yazık, hattâ en güzel yalan beni kandıramıyor artık. Artık söz sarhoş edemiyor beni, ne başkasınınki, ne kendiminki.
İşte böyle gülüm, iyice yaklaştı bana ölüm. Dünya, her zamankinden güzel, dünya. Dünya, iç çamaşırlarım, elbisemdi, başladım soyunmağa. Bir tiren penceresiydim, bir istasyonum şimdi. Evin içerisiydim, şimdi kapısıyım kilitsiz. Bir kat daha seviyorum konukları. Ve sıcak her zamankinden sarı, kar her zamankinden temiz. | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:39 pm | |
| SEBASTİAN BAH'IN 1 NUMARALI DOMİNÖR KONÇERTOSU
Güz sabahı üzüm bağında sıra sıra, büklüm büklüm kütüklerin tekrarı, kütüklerde salkımların, salkımlarda tanelerin, tanelerde aydınlığın.
Geceleyin çok büyük, çok beyaz evde her birinde ayrı ışık pencerelerin tekrarı.
Yağan bütün yağmurların tekrarı, toprağa, ağaca, denize, elime, yüzüme, gözüme ve camda ezilen damlalar.
Günlerimin tekrarı, birbirine benzeyen, benzemeyen günlerimin.
Örülen örgüdeki tekrar, yıldızlı gökyüzündeki tekrar, ve bütün dillerde "seviyorum"un tekrarı, ve yapraklarda ağacın tekrarı, ve her ölüm döşeğinde acısı tez biten yaşamanın.
Yağan kardaki tekrar, incecikten yağan karda, lapa lapa yağan karda, buram buram yağan karda, esen tipide savrularak ve yolumu kesen kardaki tekrar. Çocuklar koşuyor avluda, avluda koşuyor çocuklar. İhtiyar bir kadın geçiyor sokaktan, sokaktan ihtiyar bir kadın geçiyor, geçiyor sokaktan ihtiyar bir kadın.
Geceleyin çok büyük, çok beyaz evde her birinde ayrı ışık pencerelerin tekrarı.
Salkımlarda tanelerin, tanelerde aydınlığın.
Yürümek iyiye, haklıya, doğruya dövüşmek yolunda iyinin, haklının, doğrunun zaptetmek iyiyi, haklıyı, doğruyu.
Sessiz gözyaşın ve gülümsemen, gülüm, hıçkırıkların ve kahkahan, gülüm, pırıl pırıl beyaz dişli kahkahanın tekrarı.
Güz sabahı üzüm bağında sıra sıra, büklüm büklüm kütüklerin tekrarı kütüklerde salkımların salkımlarda tanelerin tanelerde aydınlığın aydınlıkta yüreğimin.
Tekrardaki mucize gülüm, tekrarın tekrarsızlığı.. | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:39 pm | |
| MASALLARIN MASALI
Su başında durmuşuz çınarla ben. Suda suretimiz çıkıyor çınarla benim. Suyun şavkı vuruyor bize, çınarla bana.
Su başında durmuşuz çınarla ben, bir de kedi. Suda suretimiz çıkıyor çınarla benim bir de kedinin. Suyun şavkı vuruyor bize çınara, bana, bir de kediye.
Su başında durmuşuz çınar, ben, kedi, bir de güneş. Suda suretimiz çıkıyor çınarın, benim, kedinin, bir de güneşin. Suyun şavkı vuruyor bize çınara, bana, kediye, bir de güneşe.
Su başında durmuşuz çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz. Suda suretimiz çıkıyor, çınarın, benim, kedinin, güneşin, bir de ömrümüzün. Suyun şavkı vuruyor bize çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.
Su başında durmuşuz. Önce kedi gidecek kaybolacak suda sureti. Sonra ben gideceğim kaybolacak suda suretim. Sonra çınar gidecek kaybolacak suda sureti. Sonra su gidecek güneş kalacak, sonra o da gidecek.
Su başında durmuşuz çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz. Su serin, çınar ulu, ben şiir yazıyorum, kedi uyukluyor, güneş sıcak, çok şükür yaşıyoruz. Suyun şavkı vuruyor bize çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze. | |
| | | Forum Yöneticisi Şaşkın
Mesaj Sayısı : 1164 Yaş : 35 Nerden : Giresun Job/hobbies : Koşmak Uğraşıları/zevkleri : sinema, web developing Kayıt tarihi : 13/07/07
| Konu: Geri: Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri Ptsi Ağus. 13, 2007 3:39 pm | |
| KEDERLENİYORUM
Bir Üsküdar balkonunda guruba karşı demlenir gibi bir akşamüstü, Laypzig'te, tramvay durağında tadını çıkara çıkara, yudum yudum kederleniyorum | |
| | | | Nazım Hikmet Ran ve Şiirleri | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |