Giresun Üniversitesi Öğrencileri Paylaşım Alanı
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Öğrencileri Paylaşım Alanı

Daha iyi bir Giresun Üniversitesi için...
 
AnasayfaAnasayfa  PortalliPortalli  Kayıt OlKayıt Ol  Latest imagesLatest images  AramaArama  Giriş yapGiriş yap  

 

 Hukuka Saygı Ve Yavuz Sultan Selim

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Misafir
Misafir




Hukuka Saygı Ve Yavuz Sultan Selim Empty
MesajKonu: Hukuka Saygı Ve Yavuz Sultan Selim   Hukuka Saygı Ve Yavuz Sultan Selim EmptyPtsi Ağus. 06, 2007 11:20 am

Prof. Dr. Ahmed Akgündüz

Özellikle
yükselme döneminde, Osmanlı Padişahları'nın hukuka karşı duydukları
saygıları ve adaleti icradaki titizlikleri, inkâr edilemez bir tarihî
vâkıadır. Bir devlet, kuvvet kanunda olduğu müddetçe ayakta durur; aksi
taktirde yani kanunun kuv-vette olması durumunda, devlet, kudret ve
kuvvetini kaybe-der. Günümüzde "hukuk devleti" diye dillerde dolaşan bu
ma-nanın, tarihin altın sayfaları içinde müslüman atalarımızda te-zâhür
ettiği, bilinen bir gerçektir. Biz bu gerçeği, Mısır'ı fethet-mek için
yola çıkan ve Tih çölü ile Sina çölünü günümüz harp tarihçilerini bile
hayrete düşürecek şekilde kolayca geçen Yavuz Sultan Selim ile
cesaretli Şeyhülislâm'ı Zenbilli Alâaddin Ali Cemalî arasında cereyan
eden iki hadise ile teyit etmek is-tiyoruz.


Birincisi: Yavuz Sultan Selim Edirne'ye gitmek üzere yo-la
çıkar. Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi de kendisini uğurladıktan sonra
geri dönerken yolda eli bağlı dört yüz kişiye rastlar. İlgili-lerden
bunların durumunu sorunca şu cevabı alır: "Bâzirgan-lardır; Padişah
hazretleri ipek alım-satımını yasaklamıştı. Bunlar emre muhalefet
ettiklerinden siyaseten mahkûm edilmişlerdir." Bu cevabı işiten
Şeyhülislâm derhal geriye dö-nerek atla Padişah'a kavuşur ve şöyle
seslenir: "Bir takım adamları bağlamışlar; eğer amaç onların
öldürülmeleri ise, bu Allah katında helâl değildir." Bu sözü duyan ve
öfkele-nen Yavuz: "Ey mevlâmız, âlemin nizâmı için âlemin üçte birinin
katli helâl değil midir" diye sorar. Zenbilli bu soruya"helâldir; ancak
şu şartla ki dünyanın işleri karışıp da bü-yük fitne olunca, halbuki
şimdi öyle bir durum söz konusu değildir" şeklinde cevap verir. Yavuz
ise "benim emrime mu-halefetten daha büyük fitne olur mu" diye sorunca,
cesur Şeyhülislâm cevabını yine irkilmeden yapıştırır: "Bunlar,
Sultan'ın emrine muhalefet etmişlerdir. Zira sen bu konuda (ti-caret
konusunda) onları yetkili kılmışsın. Bu her çeşit ti-carete zimnî
izindir." Bu cevap üzerine hiddete gelen Padi-şah yüksek sesle: "Ben
sana demiştim; saltanata itiraz et-mek senin vazifen değildir" der.
Zenbilli Ali Efendi ise aynı hiddetle ve vakarla: "Bu, manevî
sorumluluğu gerektiren (âhireti ilgilendiren) bir meseledir. Buna
karışmak benim vazifemdir" der ve selâm vermeden Padişah'tan ayrılır.
"Hakkı söylemeyip susan, dilsiz şeytan gibidir" hadisinin manasını tam
kavrayan Zenbilli'nin bu hali, hukuka saygılı olan Yavuz'-un çok hoşuna
gider, ancak belli bir süre verdiği cevabın tesiri altında hayret
içinde kalır. Sonradan söz konusu 400 suçluyu affeder ve Edirne'ye
ulaşınca Zenbilli Ali Efendi'ye şu fermanı gönderir: "Rumeli ve Anadolu
Kazaskerliklerini birleştirerek sana verdim. Zira bildim ki bütün
sözlerinde hak üzeresin." Padişa-hın fermanını alan Zenbilli'nin cevabı
ise yine şahsiyetine yakı-şır şekildedir: "Mektubun bana geldi. Allah
seni maddî ve ma-nevî belâlardan korusun ve saltanatını devam ettirsin.
Ben em-rine itaat ediyorum; ancak Allah ile bir ahdim vardır; bu görevi
kabûl etmekten beni mazur görün"[1].


İkincisi: Bir gün Yavuz Sultan Selim Han, hazine
muha-fızlarından 150 kişinin öldürülmelerini emreder. Şeyhülislâm
Zenbilli Ali Efendi bunu duyunca derhal Dîvân-ı Ali ye gelir, hürmetle
karşılanır ve meclisin başına oturtulur. Kendisine ge-liş sebebi
sorulunca "Padişah'la görüşmek isterim, ona bir kaç sözüm vardır" der.
İzin alınır, huzura girer, selâm verip oturduktan sonra "Şeyhülislâm'ın
görevi, Padişah'ın âhiret hayatını korumaktır. İşittim ki, 150 adamın
öldürülmesi-ne emir vermişsiniz. Onların şer'an öldürülmeleri caiz
de-ğildir. Affediniz" der. Yavuz Sultan Selim öfkelenerek "sen
sal-tanat işine karışıyorsun. Bu senin vazifen değildir" cevabını
verince, hiddetlenen Zenbilli de "ben senin ahiret işine karı-şıyorum.
Bu benim vazifemdir. Eğer affederseniz kurtuluş bulursunuz ve aksi
halde büyük bir cezaya çarptırılırsınız" deyince Padişah'ın öfkesi
yatışır ve hatasından döner. Arala-rındaki sohbet daha sonra uzar ve
Zenbilli meclisten ayrılırken "biraz önce söylediklerim ahiretinize
aitti. Şimdi de mürüv-vetinize ait bir söz söyleyeyem" deyince Padişah
"nedir" di-ye sorar. O da "saltanatınıza lâyık olan odur ki
affettiğiniz bu suçluları eski görevlerine iade edesiniz" der. Padişah
da "görevlerine iade ettim. Ancak hizmetlerinde kusur eder-lerse, tazir
cezası ile cezalandırırım" diye cevap verince Şey-hülislâm Zenbilli
"İslâm hukuku tarafından tazir cezaları, sul-tanın takdirine
bırakılmıştır. Yetkin dahilindeki cezayı verebilirsin" der ve Yavuz'un
elini sıkarak huzurundan men-nun olarak ayrılır[2].


Burada iki noktaya dikkat çekmek istiyoruz: Birincisi;
Os-manlı Devleti'nin 26 yıl Şeyhülislâmlığını yapan ve aslen Ka-ramanlı
olan Ali Efendi'ye Zenbilli denmesinin sebebi şudur: Ali Efendi, evinin
penceresinden bir zenbil sarkıtır, hukukî bir problemi olanlar
meselelerini bir kâğıda yazarlar, zenbilin içine atarlardı. Bu sebeple
kendisine "Zenbilli Müftü" ünvanı verilmişti[3]. İkincisi: İslâm
hukukunda cezalar üç kısımdı:


1- Had cezalarıydı. Bunların şartları ve miktarı Kur'ân ve
Hadis tarafından belirlenmişti. Hırsızlığın cezası olan el kesme gibi.
Bunlar için çok ciddî şartlar aranırdı.

2- Kısas ve diyet
cezalarıydı. Şahsa karşı işlenen öldürme ve yaralama suçlarının
cezaları gibi. Bunlar da Kurân ve Ha-disçe belirlenmişti. Bu iki grup
cezada, ne Padişah'ın ne de Dî-vân'ın bir yetkisi söz konusu idi.


3- Tazir cezalarıydı. Bunlar vatana ihanet, devlet malları-nı
zimmete geçirme ve benzeri suçların cezalarıydı. Şartları bu-lunmayan
had cezaları uygulanamadığı zaman da, suçlu bü-tün bütün cezasız
kalamazdı. Meselâ, tarladan devamlı sebze çalan hırsıza, tarlanın
çevresi kapalı değilse ve bekçi yoksa had cezası olan el kesme cezası
verilemezdi. Verilecek ceza tazir ce-zasıydı. Yani İslâm hukuku belli
cezaları kesin olarak tespit et-miş, geriye kalanları ise genel
esaslarını açıklayarak zamanın yasama organına terketmişti. Bu şekilde
zamanın yasama or-ganına havale edilen cezalara tazir cezası
deniliyordu. Tazir ce-zaları, kınamadan idam cezasına kadar
değişebilirdi. İşte Ya-vuz, bazı insanlara hatalı olarak ve tazir
cezası şeklinde ölüm cezası vermişti. Zenbilli'nin yerinde ikazıyla
hatasından dönmüş-tü. Yoksa Padişah, keyfi hangi cezayı isterse onu
veremezdi. 600 yıllık arşiv belgeleri, vatandaşın canının Padişah'ın
iki du-
dağı arasında değil, hukukun garantisi altında olduğunu ve
pa-dişahların "şer-i şerif dedikleri hukuka saygılı olduklarını
gös-termektedir.





--------------------------------------------------------------------------------


[1] İlmiye Salnâmesi, İstanbul 1334, s. 310-311; Şakâyık-ı Nu'mâniyye'den naklen.

[2] İlmiye Salnâmesi, s. 312-313; Şakâyık-ı Nu'mâniyye'den naklen.

[3] İlmiye SaInâmesi, s. 343-344.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Hukuka Saygı Ve Yavuz Sultan Selim
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Fatih Sultan Mehmet Han Kimdir?

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Giresun Üniversitesi Öğrencileri Paylaşım Alanı :: Eğitim :: Ders Konuları :: Hukuk-
Buraya geçin: